İki Manyak

8K 714 692
                                    

Bölüm Parçası; İlhan İREM- Havalar Nasıl

Bedenim, kafam kısa süre önce  uyuşmuştu. Hissettiğim tek şey göğsüne yattığım adamın kalp atışları ve nefes alışveriş sesleriydi. Odaklanabildiğim tek şeyin yine o olmasını elbette garipsememistim. Bunu garipsememistim ama yorgun bünyem hala bana sıkıca sarılmaya devam eden adamı yine de garipsemişti. Kafam boynuna yakın bir yerde yüzüm bedenine dönük kıpırdamadan durmaya devam ediyordum. Boynumun altından geçirdiği eliyle saçlarımı okşuyordu usulca. Ondaki tek hareketlilik de buydu.

Madem buradaydı ondan başka bir şey düşünmenin de manası yoktu. Bu yüzden gözlerim kapalıydı. Dakikalar önce olduğunu düşündüğüm öfkenin, ızdırabın yerinde neredeyse yeller esiyordu. Beni bu kadar kolay sakinleştirmesi ufak bir onurumu zedelemişti ama etrafımı saran huzur her şeyden önemliydi şu an. Sanki o da bunun farkındaymış gibi eser miktarda olan hareketleri aşırı yavaştı. Dakikalar öncesine oranla nefesi, kalp atışı ve parmakları yumuşacıktı. Çocukluğumdaki Kağan'a çok benziyordu.

Kağan'ın sırtını dayadığı evimin kapısı sertçe çalınınca yerimden sıçrayıp göğsüne yattığım adamın gömleğine sıkıca tutundum. Kağan da benim gibi ani sesten irkilmişti. Henüz kendini toparlayamadan Mahir'in sesini duyduk.

"Kağan," demişti yüksekçe bağırarak. "Elimde tencere var aç kapıyı." Kağan hareketlenmeye başladığında onu durdurarak kafamı bulunduğu yere daha da sıkı gömdüm.

"Kapıyı açmam gerekiyor," dedi nazikçe saçlarımı okşamaya devam ederek.

"Gerekmesin." Kısık sesim kulaklarıma yabancı gelmişti. Öksürerek düzeltmeye çalışıp tekrar denedim. "Gerekmemeli." Çabam bir işe yaramamıştı. Belli ki feci hastalanmaya başlıyordum.

Kağan yeniden ayaklanmaya çalıştığında bütün ağırlığımı kullanarak bulunduğu yerde kalmasını sağladım. Bir kere giderse bir daha bu fırsatı yakalayamayacaktım. Hem biraz önce git dediğimde gitmeliydi. Madem kaldı sonsuza kadar kalmalıydı. O da çabalamak istemiyordu belli ki. Kısa sürede pes edip hafif doğrulduğu yere tekrar oturdu.

"Arka odanın camından gel Mahir. Açık orası."

"Oğlum elimde tencere var," dedi Mahir öfkeyle. "Nasıl oradan geleyim?"

"Kenan kalkmıyor üstümden." Kağan'ın isyankar sesine hafifçe sırıtıp bulunduğum yere mümkünmüş gibi daha da sığındım.

"Üstümden mi? Üstünde ne işi var? Dur merak ettim." Yere koyulduğu belli olan tencere sesinden sonra ayak sesleri uzaklaştı. Biraz sonra arka taraftan sesler gelmeye başladı. "Oğlum bu pencere açık değil, kırık. Sizin aklınıza tüküreyim." Ayak sesleri bulunduğumuz kapı önüne gelince de istifimi hiç bozmadım. "Keşke elimde fotoğrafınızı çekebilecek bir şey olsaydı," dedi Mahir hayıflanarak. Sesinde büyük bir miktar da şaşkınlık vardı.

"Yardım et yatağına yatıralım." Umutsuzca inleyerek istemediğimi anlatmaya çalıştım iki adama. Konuşmaya halim yoktu.

"O yatağını bulmuş kardeşim," dedi Mahir. Sesinden anladığım kadarıyla sırıtarak. "Hiç elleme."

"Saçmalama Mahir." Kağan'ın bezgin sesi ağrıyan başımı hafifçe kaldırıp yüzüne bakma isteği doğurdu bende. Aynı anda göz göze gelince bakışlarını hızlıca çekti.  Çok fazla şımarıklık yaptığımı anladım o anda. Hafifçe doğrulup onu serbest bıraktım. Bakışlarım kanlı eline değdiğinde ona uzanmaya yeltendim ama engel oldu. "Bir şey yok," dedi cebinden mendilini çıkararak. Mendili bağlamasına yardım etmek için yeniden elimi uzattığımda da istemedi. Tek eliyle sardığı temiz beze ağzı ve boştaki eliyle düğüm attı. 

İpsiz UçurtmaWhere stories live. Discover now