Noksanlık

14.8K 1.2K 2.1K
                                    

Bölüm parçası: Cem Karaca-Nem Kaldı

Yeni bir gök gürültüsü ortamdaki tek ses olurken gözlerimi bir noktaya kilitlemiş bekliyordum. Birazdan kardeşimi getireceklerdi. Görmem gerekiyordu.

"Kenan!" Bakışlarımı çekmeden, bugüne bir miktar abes kaçan ifadesiz sesimle cevapladım Nihat'ı.

"Efendim." O an zerre umrumda olmayan bir sessizlik oldu. Rahat bıraksalar benim için daha iyiydi. Ama onlardan bunu isteyemezdim. Az sonra gelecek kardeş hepimizin kardeşiydi. Nihat'dan beklediğim atak Ulaş'dan geldi bu sürenin sonunda. Saklandığı yerden kalkarak tam önüme gelip yüzü bana dönük bir şekilde tıpkı benim gibi yere çöktü. Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Görüşümü kapatmamalıydı.

"Sadece vedalaşıp gideceğiz tamam mı Kenan? Onu rahatsız etmeyeceğiz." Dalgın dalgın gözlerindeki acıya baktım kısa bir an. Beklentiyle yüzüme bakmaya devam edince mecbur konuşmak zorunda kaldım.

"Tamam." Neyi onayladığımı bilmiyordum. Sadece önümden çekilmesini istiyordum. Oflayarak ayağa kalktı. Birazdan kardeşim gelecekti. Ana baba bir değildi belki ama can bir, ruh bir, kalp bir kardeşimdi. Birazdan Türkü gelecekti.

     Amcasının gazıyla ailesi bizi evlerinden kovmuştu. Kapılarından da polis zoruyla attırmışlardı. Ama toprağın altına girerken yanında olacaktım. Kimse buna karşı gelemezdi. Geceden beri bu mezarlıkta  bekliyorduk. Hiçbirimiz evlere sığamamış, planlı olmamasına rağmen  hepimiz burada toplanmıştık.

Elimde bir hareketlilik hissedince kafamı ister istemez oraya eğdim. Uğur böceği konmuştu elime. Dikkatlice yabani otların üzerine koymak isterken birden havalanıp yan tarafımdaki eski bir Osmanlı mezar taşının üzerine kondu. Büyükçe taşın üzerine kırılmış bir gonca gül kazınmıştı. Parmağımı uzatıp kopmuş güle sanki düzeltebilirmişim gibi dokununca yeniden Nihat'ın sesini duydum.

"Osmanlı döneminin adetlerinden biri. Erken ölen bir kızın mezar taşı." Söyledikleriyle elimi yavaşça çekip önüme döndüm. Yağmur şimdi atıştırmaya başlamıştı.

Yolun aşağısında da tıpkı bizim gibi ağaçların arasına pusu kurmuş arkadaşlarda bir kıpırdanma baş göstermişti. Birden mezarlık giriş kısmından Oğuz'un ıslığı duyuldu. Dakikalar sonra ise küçük topluluk omuzlarındaki kardeşimizle birlikte mezarlığa girdiler. Tabutun üzerindeki yemeniye bakarken ağlamamak için yumruklarımı sıktım. Kalabalıkta en göze çarpan kişi babasıydı. Bir kolunda Türkü'nün şerefsiz amcası, öteki kolunda tanımadığım bir adam vardı. Ayaklarını zar zor atıp arada tabuta bakarak ilerlemeye çalışıyordu. Şerefsiz abisi kolundan çıkıp tabuta doğru ilerlediğinde kendimi daha fazla tutamadan yola atıldım. Arkamdan ismimi seslenen birileri vardı ama umursamadığımı gördüklerinde onlarda peşimden geldi. Hızlıca tabutun yanına gelip amcasını geri çekip yerine ben geçtim.

"Dokunmayacaksın kardeşime!" Kim olduğumu anlayınca öfkeyle üzerime doğru geliyordu ki Nihat araya girdi. İyi ki de girdi çünkü omzumdaki kardeşime zarar gelsin istemiyordum. Nihat adamın kolundan tutarak geriye sürükledi.

"Bir sakin bey amca." Oğuz ve Ali Türkü'nün babasının koluna girdiğinde adam utanç ve minnet karışımı bir ifadeyle baktı hepimize. "Size bir zarar gelmez bizden. Kardeşimize son borcumuzu ödeyip gideceğiz." Milleti sakinleştirmek için konuşmuştu Nihat ama hepimiz biliyorduk illa aralarından bir ispiyoncu çıkacak ve polise haber verecekti. Fazla vaktimiz yoktu. Bizimkilerden birileri daha tabutu taşımak için geldiğinde herkesin saklandığı yerden çıktığını gördüm. Böylesi daha iyiydi, böylesi en iyisiydi. Kardeşim yalnız değildi.

Boş mezarın önüne geldiğimde etrafımdaki herşeyden soyutlamıştım artık kendimi. Dualar okunuyor, feryatlar duyuluyordu ama hiçbiri bana ve bulunduğum ortama ait değildi sanki. Gözüm hep Türkü'deydi. Alıp mezara koyduklarında yine onu izledim. Elimi  cebime atarak evden çıkarken bahçeden kopardığım çiçeği çıkardım. Henüz kimse ilk toprağı atmamışken çiçeği sap kısmından ayırarak kardeşimin üzerine attım. 

İpsiz UçurtmaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora