Bölüm 31

24 1 0
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladım. Yatağımda doğruldum. Henüz gün doğuyordu. Evdeki sessizlikten anladığım kadarıyla ev halkı uyuyordu. Gece boyunca üzerime yüklenen stres uyumama engel olmuştu. Başımı ellerimin arasına aldım. Bir süre yatakta öylece kalıp bulunduğum durumu sorguladım. Neler olup neler bittiğini ve daha çok şeyi...

Nihayet bunaltıcı düşüncelerim son bulduğunda soluklandım ve başucumda duran telefonumu aldım. Ekranı açtığım anda bir mesajla karşılaşmıştım.

"Anlaşmanın üzerime düşen kısmını yerine getirdim. Sıra sende."

Sertçe yutkundum. Mesajın altında bir adres vardı. Çağrı hiç boş durmuyordu. Üzerime düşeni yaptım dediğine göre Alaz... Birden canlandım. Alaz kurtulmuştu! Hızlıca Ege'nin numarasını tuşladım. Bu saatte muhtemelen uyuyordu ama belki kalkmıştır diye umuyordum.

Tam kapatmaya hazırlanıyordum ki Ege telefonu açtı. "Efendim?"

Uykulu sesi kulaklarıma dolunca altdudağımı dişledim. Çekingen bir sesle, "Uyandırdım mı?" diye sordum.

"Sorun yok." Yattığı yerde doğrulmuş olacak ki sesi daha net geldi: "Neden erken kalktın? Bir problem mi var?"

Görmeyeceğini bile bile başımı iki yana salladım. "Hayır aslında. Alaz hakkında bir gelişme var mı?" Harika, böyle sormam çok güzel olmuştu. Nereden biliyorsun dese "Hiç, öyle bir aydınlanma geldi de ondan sordum." mu diyecektim?

"Dün sabaha karşı babama haber geldi. Çağrı iti şikayetini geri çekmiş, yani Alaz'ı orada tutmaları için bir gerekçe kalmadı."

Gözlerim beklenti içinde büyüdü. Tüm halsizliğim kaybolmuştu, uyanmıştım birden. "Kurtuldu yani, öyle mi?" dedim heyecanla.

"Kurtuldu. Babam belge, evrak işlerini halletmeye karakola gitti. Birkaç saat içinde evde olurlar."

Omuzumdan büyük bir yük kalktı, rahatladım. "Şükürler olsun," diye mırıldandım. Olması gereken sonunda olmuştu. Ucunda neler olduğunu şu an düşünmek istemiyordum. Önemli olan Alaz'ın benim ödemem gereken bedeli ödemekten kurtulmuş olmasıydı.

"Artık kafan rahatlamıştır, okuluna gidip ilgini vermen gerekenlere vermeye başlarsın herhalde." Ege'nin ima ve alaylı sesini duyunca içimdeki huzursuzluk tekrar yerini aldı.

Tabii canım! Ne rahatlık ne rahatlık (!).

"Elbette," dedim düşüncelerimi dışa vurmamayı seçerek. Ege'den birkaç saniye ses gelmedi. En sonunda, "Hazırlan da okula bırakayım seni," dedi.

"Benim yüzümden uykundan uyandın zaten. Halil Bey ile giderim, senin gelmene gerek yok."

"Zaten uyanmam gerekiyordu güzelim," dedi rahatlatıcı bir sesle. "Seni bırakıp kafeye geçeceğim, epeydir işleri boşladık. İşler düzeldiğine göre birinin bunu üstlenmesi gerekiyor."

Esnedim. "Pekâlâ," derken bir yandan da yataktan çıkıyordum. "Geldiğinde haber ver."

"Tamam," dedi ve telefonu kapattı. Okula gitmek için hazırlanırken oldukça isteksizdim. Alaz'ın haberini duymak iyi gelmişti. Hatta çok iyi gelmişti. Lakin sevineceğim esnada gözümün önüne Çağrı'nın o tiksinç yüzü geliyordu ve neşem tepetaklak oluyordu.

Çağrı ile göz göze saatler geçirecektim, öyle mi? Bir koca akşam! Şansa gerçekten de çok ihtiyacım vardı.

Giyindikten sonra bakışlarım odamda duran boy aynasına ilişti. Yüzüm, hissettiğim tüm kötü duyguları gözler önüne seriyordu. Fazlasıyla solgun ve halsiz görünüyordum. İçimden, hiçbir şey yapmak gelmese de Ege'nin bu halimi görmesine izin veremezdim. Hemen neler olduğunu anlar, sorguya çekerdi. Eh, ipin ucunun Çağrı'yı bulması yarım saatini almazdı. Bunun düşüncesi bile çok korkunçtu. Şimdilik saklanmaya devam edecektim. Her ne kadar Ege'ye yalan söylemekten nefret etsem de...

YALAN UĞRUNAWhere stories live. Discover now