Bölüm 11

48 21 0
                                    

Gelen yabancı sese bakmak için başımı kaldırdım.

Aramızda birkaç yaş olduğu aşikâr bir adamdı konuşan. Adam diyordum çünkü yüzünde ilk göze çarpan detay olan sakalları onu olgun gösteriyordu. Esmer saçlarını gelişigüzel bırakmıştı. Siyah gömleğinin üst düğmelerini açık bırakmıştı. Bakışları ifadesiz duruyordu. Elinde sarı renkli bir içki vardı ve ara sıra içiyordu.

Kaşlarımı çatarak, söylediğine karşın, "Tanışıyor muyuz?" diye sordum.

"Tanışırız." Oldukça rahat ve acelesi yokmuşçasına konuşuyordu.

Aklım Ayaz'da olduğu için bu adamı, "Gerek yok," diyerek tersledim.

Sandalyesini çevirerek bedenini tamamen bana döndürdü. "Buralarda yeni misin? Seni daha önce hiç görmedim."

"Evet," dedim tekdüze. Cevap vermezsem üsteleyeceğini anlamak zor değildi. En iyisi kısa kısa konuşup başımdan def etmekti.

Adamın pes etmeye niyeti yoktu anlaşılan. "Az önce yaptığın güç gösterisini izledim," dediğinde dikkatimi çekmişti. Babama bağırmamdan bahsediyor olmalıydı. Ona döndüğümü fark edince yüzünde belli belirsiz bir tebessüm meydana geldi. Gerçi buna tebessüm denemezdi. Dudakları kıvrılmıştı, o kadar. "Benden tam puan," diye ekledi.

Dayanamayarak, "Affedersin ama neden benimle konuşuyorsun?" diye sordum. Şu an kimseyle uğraşmak istemiyordum.

İçeceğinden bir yudum alıp sandalyede geriye yaslandı. "İlgimi çektin."

Sinirlenmiştim. Her kızla dilediği gibi konuşma hakkının olduğunu sanan bir dangalakla uğraşmak gecemi renklendiriyordu(!) gerçekten. "İlgini çeken her kızın yanına gelip böyle rahatça konuşma hakkın olduğunu sanıyorsan sorunu kendinde aramalısın."

Söylediğimin onu eğlendirdiği ortadaydı. "Fazla fevrisin."

"Ya da yalnız kalmak istiyorumdur belki."

Etrafını gösterdi. "Yalnız kalmak için tercih edilecek en kötü yerdesin." Tek kaşını kaldırdı şüpheci bir ifadeyle. "Söylesene; eğlence için mi buradasın, yoksa kafa dağıtmak için mi?"

Ayaz için. Aptal umutlarım yüzünden sürükledim kendi kendimi buraya.

Ona cevap vermek yerine zihnimi bir türlü rahat bırakmayan mavi gözleri görmek için dans pistine baktım. Ayaz'ın bakışlarını da o an fark etmiştim. Öfkeyle bana bakıyordu. Daha doğrusu konuştuğum adamdaydı bakışları. Yumruk yaptığı ellerini Sude de fark etmiş olmalı ki ne olduğunu sorgularcasına ona bakıyordu. Sude'nin elini Ayaz'ın elinin üzerinde görünce hızla önüme döndüm. Onların yakınlaşmalarını izleyecek değildim.

Yanımdaki yabancı da bunu fark etmişti. "Yoksa aşk mı?"

Panikle, "Aşk falan yok!" diyerek sözünü kestim. Bu itirazı daha çok kendime yapmıştım. Düşünmek bile istemediğim bir ihtimaldi bu.

Yabancı, "Sakin," dedi usulca. "O hâlde neden bakışların onun üzerinde geziyor?" Bahsettiği kişiyi anlamam için başıyla pist tarafını işaret etmişti.

"Ayaz'ı tanıyor musun?" diye sordum.

Gözlerinde kin dolu parıltılar gezindi. "Tanımaz olur muyum..." Bunu öyle sessiz söylemişti ki, kendi kendine mırıldanır gibi bir hâli vardı. Daha sonra tekrar bana baktı. "Eski bir tanışıklık diyelim. Sen nereden tanıyorsun?"

Bakışlarımı kaçırdım. Ayaz ile sorulan her soruda kapana kısılıyordum. "Patronum," dedim yalnızca. Fazla detaya girmeme gerek yoktu.

"Ayaz Kara'nın mekânlara çalışanlarını da yanında getirdiğine ilk defa şahit oluyorum." Ses tonu iğneleyici çıkmıştı. Tanışıklığımızın tek yanının bu olmadığını anlamıştı.

YALAN UĞRUNAOnde histórias criam vida. Descubra agora