Bölüm 5

78 24 0
                                    

Şaşkın bakışlarım üçünün arasında gidip gelirken zihnimde bir çatışma vardı. Alaz'ın bu işte gönlü olmadığı bariz ortadaydı. Ne olduysa Yılmaz Bey ve Ukala Mavi'nin planıydı. Ayaz Ege Kara'nın yani. Gerçi adını öğrenmem pek bir şeyi değiştirmişti. Onun ismi hep lakap kalacaktı.

Ukala Mavi'nin uzattığı eline tiksinircesine bakıp, "Unut bunu," dedim. "Sen benim patronum falan değilsin."

Bu hâllerim onu eğlendiriyor gibiydi. Gülerek geri çekildi. "Alaz ile gerekli işlemleri hallettiniz, demek oluyor ki artık buranın bir çalışanısın."

"Bakın, ne işler çeviriyorsunuz gerçekten bilmiyorum." Bunu söylerken gözlerim Yılmaz Bey'e kaymıştı. Tekrar Ayaz'a baktım. "Ama bu saçma oyununuza dahil olmaya niyetim yok. Senin çalışanın olmayacağım. Dersen ki, belgeler imzalandı... O hâlde istifa ediyorum Ayaz Ege Kara." Bir saniye bile diğerlerine bakmadan arkamı döndüm ve kafeden çıktım.

Alaz arkamdan, "Cansu!" diye bağırsa da Ayaz onu, "Ben hallederim," diyerek durdurmuştu. Onları umursamayarak anayola çıktım. Biraz ileriden gelen taksiyi görünce elimi kaldırıp onu durdurdum. Tam binmek için arka kapıyı açmıştım ki benden başka bir el kapıyı sertçe kapattı. Taksiciye dönüp, "Sen devam et abi," diyen kişi Ayaz'dı. Taksi hızla gözden kaybolurken Ayaz geri çekildi.

Sinirle gözlerine baktım. "Sen! Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Senin derdin ne? Çok huysuzsun, sinirlisin. Anlamadan yargı koyuyorsun. Biraz kendine çekidüzen versen herkes rahat ederdi."

"Bana bak," dedim ona doğru bir adım atarak. "Beni eleştirmek sana düşmüyor budala. Üç günlük tanışmanla gelmişsin burada yüzüme gazel okuyorsun. Sen beni daha ne kadar tanıyorsun ki?"

Parmağını şıklattı. "İşte. Sana hatırlatmak istediğim konu da tam olarak buydu. Evet, haklısın ben seni tanımıyorum. Ama atladığın nokta şu ki, sen de beni tanımıyorsun. Bu önyargını silmeden bu saçmalığa devam edeceğiz."

Gözlerimi kısarak onu süzdüm. Böyle konuşarak nereye varmaya çalışıyordu, anlamamıştım. Ses tonu uzlaşmacıydı. "Ne demeye çalışıyorsun?" diye sordum.

"Diyorum ki, beni tanımadan böylesine kararlar kılman iyi olmuyor." Birkaç saniye duraksadı. Daha sonra, "Mesela benim hakkımda ne biliyorsun, söyle." dedi.

Hiç düşünmeden cevap verdim: "Öncelikle ukalanın tekisin. Dünya senin etrafında dönüyor yanılgısında yaşıyorsun. Kibirlisin, şımarıksın, tepeden bakıyorsun... Hayatında hiç acı yaşamamışçasına hayattan kopuksun." Ben konuşurken keyifle kollarını göğsünde birleştirmiş, arkasındaki arabaya yaslanmıştı. Yüzündeki sahte merak içeren sırıtma da söylediklerimden zevk aldığını belli ediyordu.

Sustuğumu görünce, "Daha iyilerini duymuştum," dedi.

"Ona ne şüphe! Eminim duymuşsundur. Egon seni öyle bir esir almış ki, kişilik özelliklerin yer kaplayamıyor. Bu yüzden fazla konuşmama gerek yok."

Doğruldu. "Pekâlâ," dedi. "Tüm bu saydıklarının yanlış düşüncelerden ibaret olduğunu söylememin sende pek bir etki uyandırmayacağının farkındayım. Bunu ancak sen kendin anlayabilirsin."

"Seni tanımamdan mı bahsediyorsun?"

"Neden olmasın? En başından alalım." Cevabımı beklemeden devam etti: "Ben Ayaz. On dokuz yaşındayım. Ve şu konuya açıklık getirelim ki, budala değilim." Son cümlesinde gülmüştü.

Birdenbire ne olmuştu da bu denli değişmişti, anlayamıyordum. Gözlerinde bir art niyet arıyordum fakat bir türlü bulamadım.

Başımı salladım. Ne yapmaya çalışıyorsa buna izin vererek sonucunu görecektim. "Pekâlâ," diyerek zoraki gülümsedim. "Ben de Cansu. Sakar, huysuz bir garsondan çok daha fazlasıyım."

YALAN UĞRUNAWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu