Bölüm 4

70 25 0
                                    

Ve işkence dolu saatlerle geçen bir hafta sonunu da geride bırakmıştık. Yeni bir haftaya başlarken alarmdan önce kalkmış, erkenden kafede yerimi almıştım. Sezer Bey'in tehditlerinin arkasında olacağını bildiğim için gözüne batmamalıydım. Saat öğleye yaklaşırken mekân hatırı sayılır şekilde dolmuştu. Siparişleri mutfağa ilettikten sonra kenarda duran Selin'in yanına ilerledim. "N'aber?" dedim yanına gidince.

Elindeki telefonu cebine koyup usulca omzunu silkti. Pek tadı yok gibi duruyordu. "İyidir, senden?"

Kaşlarımı çatarak yüzünü inceledim. "Dalgın mısın sen?"

"Annemlerle tartıştım," dedi.

Ah! Ben çok yakından tanıyordum bunları. Aklıma annem geldi. Yaşananların üzerine ondan sürekli kaçmıştım. Henüz yüzleşmemiştik. Ama bugün eve gittiğimde kaçma şansım olmadığının farkındaydım. Dostça koluna dokundum. "Sıkma canını, düzelirsiniz."

Başını salladı. "Biliyorum. Bugün çok uykusuzum, onun da etkisi olabilir."

"Olur olur." Bakışlarımı etrafta gezdirirken cam kenarı masada gördüğüm beden beni olduğum yere çivilemişti. Gözlerimi kırpıştırdım. Yanlış görüyorum diye ummuştum fakat bu koca bir yanılgıydı. O buradaydı.

Ukala Mavi. Masaya kurulmuş, elindeki telefonla uğraşıyordu.

Selin ani değişimimi fark edince bakışlarımı takip ederek baktığım yeri fark etti. "Aa," dedi. "Geçen gün Sezer Bey'in seni azarlama sebebi değil mi bu adam?"

Huysuzca başımı salladım. "Ne yazık ki! Bilerek geldi, her seferinde başıma bela olmaktan zevk alıyor." Selin'in söylediklerime anlam vermesine zaman tanımayarak, "Garsona sesleniyor, sen gider misin?" diye sordum.

Selin beni onaylayıp masaya doğru ilerlerken arkamı döndüm ve bir işle ilgileniyormuş gibi yaptım. Omzumdan geriye bakarak onları takip ediyordum.

Ukala Mavi, Selin'i görünce bıyık altından gülümsedi. Selin'e, anladığım kadarıyla, olumsuz bir şeyler söylerken bakışları etrafta geziyordu. Hızla önüme dönerek beni görmemesini umdum. Çok geçmeden Selin yanıma geldi. "Geçmiş olsun, kardeşim. Adam seni istiyor."

Sinirle soluklandım. "İşi var der misin?" Gidip sabah sabah bu herifle keyfimi kaçırmayacaktım. Bu kadar üstelediğine göre bir pislik peşindeydi.

Selin tekrar masaya gidince onlara dönüp bakmadım. Aradan birkaç dakika geçmişti ki, Ego Yığını'nın gür sesi tüm mekânı esir aldı:

"Siyah etekli, uzun saçlı, huysuz, çekilmez, sinir bozucu garson kız!"

İşte şimdi herkesin bakışları benim üzerimdeydi. Gözlerimi kapatarak sabır çektim. Geri zekâlı. Beni herkese rezil etmişti.

Başka şansım olmadığının farkına varınca doğruldum. Onun olduğu masaya yürürken Ukala Mavi'nin ukala bakışları baştan aşağı her detayımda geziniyordu. Yanına gidip yalandan gülümsedim. "Buyurun, hoş geldiniz. Ne alırdınız?"

Ona gösterdiğim bu saygının sahte olduğunun farkındaydı. Alayla gülerken, "Her müşterinize böyle yapmacık mı davranırsınız?" diye sordu.

Beni çizgimden çıkmam için zorladığının farkındaydım. İçimden kendimi sakin olmam gerektiğine dair uyarıp, "Siparişinizi alabilir miyim beyefendi?" dedim.

Oynadığım oyuna ayak uydurmaya karar verdi. "Elbette. Bir Türk kahvesi."

O kahve boğazında kalsın da, egonda boğul inşallah demek yerine, "Hemen geliyor," dedim ve onu orada bırakıp mutfağa ilerledim. Yumruklarımı sıkarken derin derin soluklanarak sakinleşmeye çalışıyordum. Kahveyi hazırladıktan sonra Ego Yığını'nın önüne koyup geri çekildim. "Afiyet olsun." Tam geri dönüp diğer siparişe gidiyordum ki sert sesi beni durdurdu: "Bu sıcak havada kahve içmek iyi bir fikir değilmiş."

YALAN UĞRUNAWhere stories live. Discover now