23) Kimsesiz Mezarlıklar

14 3 15
                                    

23) Kimsesiz Mezarlıklar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

23) Kimsesiz Mezarlıklar

Masal'ın kitaplığından: 

Victor Hugo | Notre Dame'ın Kamburu

Son derece büyük ve gösterişli evin bomboş odalarında çıt çıkmıyordu. Annem elindeki telefonla ilgilenirken babam salondaki bahçe kapısına yaslanmış öfkeyle karanlık geceyi izliyordu. Evdeki çalışanların hepsi gönderilmişti. Ben ise koltukta ikisinin arasında bir yerlere oturmuş, her zamanki azarlamalardan ve yasaklardan sonra odama çıkmayı bekliyordum. Çünkü hep böyle olurdu. Her zaman böyle olmuştu.

Yasaklı kişiler listesinin başında Şebnem'den sonra Ozan'ın geldiğini çok iyi biliyordum. Ozan'ın ajansı basmasının ardından ona güvenmesini zaten bekleyemezdim, kötü bir ilk izlenimdi. Fakat babam için izlenimlerin hiçbir önemi yoktu. O sadece insanların statüsüne önem verirdi. Ve Ozan'ı bana ya da ailemize yakıştırmayacağını çok iyi biliyordum. Hoş, Ozan'ın yanımda durması, durabilmesi de ayrı bir konuydu ya...

Derin bir nefes alıp kafamın içindekileri toparlamaya çalıştım.

Benden bekledikleri açıklamayı en makul yalanlarla gizleyip onlara yaptıktan sonra konuşacak gücüm kalmamıştı. Kanımda gezinen alkolün buna izin vermemesinin dışında yemekte bahsettiği okul ve ülke değişikliği tüm kafamın içinde çınlıyordu. Bu sefer bunun altından nasıl kalkacaktım, bilmiyordum.

''Tüm habe'r sitele'rine yayılmış...'' annem elindeki telefondan başını kaldırmadan önündeki kahvesini yudumladı. Sade ve şekersiz. Kalorisiz. Oldum olası kahvenin kokusuna bile katlanamayan ben, şu anki baş dönmemle başa çıkmak için o koca fincanı kafama dikmek istiyordum.

''Kim bunlar böyle? Kim bizim içimize kadar girip benim ve Tolga'nın bile fark edemeyeceği şekilde takip eder seni? Kim benden bu kadar hızlı olabilir?'' babam kendi kendine mırıldanırken ben yanağımı elime yaslamış, ayağımın ucuyla ipek halının tüyleriyle oynuyordum. Tıpkı Kül'ün tüyleri gibi yumuşacıktı. Kül'ü özlemiştim. Onu özlemiştim.

''Hadi her şeyi geçtim senin orada, onunla ne işin var!''

Hiddetle bana döndüğünde salonun köşesindeki dolaptan bir viski şişesini çıkarmasını izledim.

''Baba sana anlattığım gibi her şey, Ozan'la bir ödev için buluşmuştuk. Yan tarafımdan aniden araba geçince beni kenara çekmek için elimi tuttu. Saniyelik bir şeydi. Kameralar da tam o zamanı yakalamış işte, her zaman yaptıkları şey. Olmayanı olmuş gibi göstermek...''

Babam da pekâlâ biliyordu magazincilerin her fırsatı kolladıklarını o yüzden bu anlattığıma inanmış olmalıydı.

''Sana o çocukla görüşmeni istemiyorum demiştim!''

''Baba teslim ertesi gündü, hocaya ne diyebilirdim ki? Babam grup arkadaşımı beğenmedi mi?'' midem bulanıyordu. O son et parçasını ağzıma atmamalıydım.

GÜLDEN KÜLEWhere stories live. Discover now