19) Ölen Şiirler, Yarım Kalan Şairler

22 3 3
                                    

18. Bölüm Özeti:

Şebnem'in hayatına dair geçen birkaç sahneden sonra Şebnem ve Masal okulun bahçesinde karşılaşır. Masal, gidecek yeri olmayan Şebnem'i evine götürür fakat Tamer Tanyeli'nin sarf ettiği sözlerden sonra ikilinin arası bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır.


19) Ölen Şiirler, Yarım Kalan Şairler

Masal'ın kitaplığından: 

Oğuz Atay | Tutunamayanlar

Neler söylediğimi bilmiyordum. Az önce yaşananların farkına varamıyordum. Yıllardır içimde birikmiş tüm kelimeler, bir volkan patlamasının ardından lavlarını etrafa saçarken ben o lavların altında bir başıma kalmıştım. Yanmıştım ama kül olmamıştım. Olamamıştım.

Vücuduma doladığım kollarımla ilerlediğim soğuk gecede adımlarım beni o ateşlerden kurtaracak tek yere doğru ilerliyordu. Belki de beni kendi yangınıma çağırıyordu.

Peşimden geleceğini düşünmüştüm. Kendisi gelmese bile Tolga'yı peşime takıp takip ettireceğini, bu saatte bir yere gidemeyeceğimi bana yine haykıracağını düşünmüştüm ama öyle olmadı. Geçtiğim her bir sokak ve köşe başında arkamı kollamış ancak kimseyi görememiştim. Beni gizlice de takip ediyor olabilirdi ama içimden bir ses sarf ettiğim tüm o sözcüklerin boşuna olmadığını fısıldıyordu bana.

Önüne geldiğim kimsesiz parkta bulduğum ilk banka oturdum. Hafif karanlıkta kalan kısmına doğru kendimi çekip küçük çantamı da dizlerimin üzerine koydum. Kısa bir an gecenin karanlığını bölen turuncu sokak lambasının beton zeminde yaydığı ışığa dalıp az önce yaşananları düşünmeye dalmıştım ki çantamın titremesiyle daldığım boşluktan çıktım.

Evden çıkarken kapı önüne bıraktığım ve elime ilk geçen çantayı kapmıştım. Her daim elimde kolumda bir sürü çantayla, kitaplarla dışarı çıkmaya alışık olduğumdan bu çantanın içinde ne var ne yok emin değildim. Ama telefonu aldığıma sevinmiştim.

Telefona ya da teknolojiye bağlı biri değildim. Sadece, bu telefon beni ona bağlayan tek şeydi.

Takibe alıp bildirimlerini açtığım hesabında yeni bir gönderi paylaştığını sanarak açmıştım telefonu hızla. Ama birkaç haber sitesi ve sosyal medya hesaplarıydı sadece bildirimin sahibi.

Telefonu kapayıp çantama attım. Uzun bir zamandır ilk defa yanıma kitap almadan dışarı çıkmıştım.

Kitapsız ne yapacağımı bilemez gibi, elimi kolumu nereye koyacağımı bilemez gibi bir süre oturduğum yerde öne geriye sallanıp durdum. Sigara tiryakilerinin içemedikleri zamanlarda girdikleri krizler gibi bir şey miydi bu da? Her üzüldüğümde, sinirlendiğimde, kafamda tonlarca düşünce biriktiğinde kendimi kitaplara gömerdim ben. Düşüncelerimin sesi ancak bu şekilde kısılırdı.

Ama bu gece, sesi kısılmayan düşüncelerime kalbim de eşlik etmekte pek kararlıydı.

İlk önce bir karaltı şeklinde görüş açıma giren siluet büyüyüp netleştiğinde nefesimi tuttuğumdan habersizdim. Karnımdan boğazıma kadar tırmanan o tanıdık karıncalanma hissi sanki kalbimi de ele geçirmiş gibiydi. Kalbim uyuşmuş, atmayı unutmuştu sanki.

Bana yaptığı buydu.

Sadece var oluşuyla kalbimi yerinden sökebiliyordu.

İhtiyatlı adımlarla girdiği parkın içinde gözleri etrafta gezinmeden benim gözlerimi buldu. Buraya geleceğimi biliyormuş gibi, önceden haberleşmişiz gibi. Fakat sadece kalbimizin mıknatısları birbirini bulup zıt kutuplara doğru çekiliyordu.

GÜLDEN KÜLEKde žijí příběhy. Začni objevovat