35. Güç Boğumu

Start from the beginning
                                    

"Sanırım," diyerek başımı salladıktan sonra sakin hareketlerle ona doğru döndüm. Bir bıçak gibi parlayan gözlerindeki endişeyi gizlemiyordu. Yüz hatları sertti ama gözleri onu ele veriyordu. Bana bakarken kendini hep ele veriyordu.

Bakışlarımızı birbirinden ayıran şey zil sesi oldu. Endymion'un kaşları çatılırken benden yavaşça ayrılıp, "Ben bakarım," dedi, tekrar başımı salladım. O kapıyı açmak için salondan çıkarken omuzlarımı dikleştirerek derin bir nefes aldım.

Cama doğru döneceğim anda antreden gelen patırtıyla duraksadım. Elfin, nefes nefese bir şekilde hızla salona girdiğinde, dik tutmaya çalıştığım omuzlarım aniden çöktü. Mavi gözleri camın önündeki beni bulduğunda yüzündeki afallamış ifade dağıldı. "Astrid," diye mırıldadığında titremeye başlayan dudaklarımı birbirine bastırdım. O çantasını kenara bırakıp hızla bana doğru geldiğinde, kollarını bir anda bedenime sardığında, saatlerdir kilitlemekle uğraştığım o kapı ardına dek açıldı. Hissettiğim ruhsal acıyla sarsılarak inledim, bedenim bir sinir harbi yaşıyormuş gibi titremeye başladı. Bir anda böyle çökmemin sebebi de onun anılarımdan gelen biri olmasıydı. "Ben buradayım."

Biliyordum ki aniden hıçkırarak ağlamaya başlamam sadece bir başlangıçtı. Titreyen bedenimle ona sarıldığımda beni daha sıkı sarmaladı. Sanki bedenimi ayakta tutan o ip bir anda kopmuş gibi yere çöktüğümde, Elfin de benimle çöktü. "Ağır olacağını biliyordum," dedim gözyaşları içinde kelimeleri kesik kesik söyleyerek. "Bu kadar olacağını tahmin edemedim."

"Şşş," dedi yatıştırıcı bir sesle, pürüzlü sesi onun da ağladığını görmesem bile belli ediyordu. Elini saçlarıma bastırdığında omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Gözlerimden dökülen sadece gözyaşları değildi. Gözlerimde çakmaya başlayan kızıl şimşekleri hissediyordum ve kızıl ışıklar, gözlerimden çıkarak salona yayılıyordu. Elimi sırtına bastırdım, tişörtünü sertçe sıkarak avuçladığımda dudaklarımdan ağıt gibi bir çığlık yükseldi. Bu çığlıkla birlikte gök, birkaç saniye sonra başımıza yıkılacakmış gibi gümbürdedi.

Beş dakika öncesine kadar yıldızlarla dolu olan gökyüzü kara bulutlarla çevrelenmişti. Kızıl şimşekler art arda gökyüzünde patlarken evdeki ışıklar da yanıp sönmeye başladı. Gözyaşlarım yüzünden burnumun ucunu göremesem de salonun kapısında dikilen Noris, Briella ve Endymion'un farkındaydım. Acıyla bir çığlık daha attığımda, evin bütün ışıkları söndü, salondaki bütün mumlar aniden yandı, televizyon aniden açıldı, arkamdaki boydan cama iri iri yağmur damlaları çarpmaya başladı. Damarlarımda lav gibi fokurdayan ateşi hissedebiliyordum. Artık gözyaşlarım da soğuk değildi, ateşmiş, asitmiş gibi yüzümü yakıyordu.

"Astrid," dediğini duydum Endymion'un. Bana doğru bir adım atsa da daha fazla ilerlemedi. Ateşin ellerime doğru ilerlediğini hissettiğimde, korkuyla Elfin'den ayrıldım. Parkenin üzerinde sürünerek geri çekildim, sırtım cama yaslandı. Bir şimşek daha patladı, bu şimşek diğerlerinden daha gürültülüydü, öyle ki içinde olduğumuz ev ve içindeki eşyalar deprem oluyormuş gibi sallandı.

"Durduramıyorum," diye inledim titreyen ellerime bakarken. Gözlerimden yayılan kızıl ışıklar ellerime çarpıyordu ve o ışık, ellerimdeki damarların nasıl kabardığını görmemi sağlıyordu. Beyaz derimin altındaki damarlar, turuncu iplikler gibi görünüyordu, mağaranın içindeki çatlaklardan akan lavlara benziyordu. Korkuyla ellerimi yere bastırıp titreyen bedenimi ayağa kaldırırken Endymion hızla bana geldi. Elimi kaldırdım, "Gelme," dedim, diğer elimi cama bastırıp doğrulduğumda, bir şeylerin ters gittiğini daha net anlıyordum. "Ah!" Kaldırdığım elimi sertçe başıma vurdum. Ateş kafamın içinde dolanıyordu. Patlamak üzere olan bir volkan gibiydim.

AKREBİN KALBİ / TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now