Yirmi Üç

47.9K 3.3K 3.1K
                                    




Sırıtarak bedenini bedenime dahada yanlaştırdığında, hafifçe geriye gitmeye çalıştım ancak gidebileceğim bir yer bırakmamıştı bana.

Gülmeye çalışarak kurumuş dudaklarımı yaladım ve ellerimi yavaşça bileklerine koyarak patpatladım.

"Komutanım çok mu yakınsınız sanki?"

Daha çok sırıttı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

Yutkunarak kendime gelmeye çalışırken, dilini yavaşça ağzının içerisinde şaklatmasıyla beni daha çok ateş bastı.

"Sana ne demiştim ben?"

"Ne demiştiniz?"

Gözlerimin içine bakmaya devam ederken, yüzüme daha fazla eğildi ve dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.

Yüzünün yakınlığından dolayı kulaklarımın uğuldadığını hissederken, parmaklarıyla tezgahın üzerinde yavaşça ritim tuttuğunu duydum.

Benimle şu an taşşak geçiyordu.

"Komutanım yok."

Yavaşça nefesini kulağıma doğru vermesiyle, huylanarak boynumu ona doğru büktüm. Bu daha da yakınlaşmamıza neden olmuştu.

"Alphan olur, Alphancım olur.." Tam devam edecekti ki telaşla onu böldüm.

"Canım!" Derin bir nefes aldım. "Canım biraz uzaklaşır mısın?"

Tekrardan dilini ağzının içinde şaklattı. "İstemiyorum."

Derin bir nefes verdim ve bileklerindeki ellerimi omuzlarına çıkartarak yüzümü yüzüne çevirdim. Yüzündeki ufak tebessümle beni izliyordu.

"Ama çok yakınsın."

Kaşları hafifçe çatıldı. "Rahatsız mısın?" Sorduğu cevaptan rahatsız olmuş gibi bir ifade vardı suratında.

Ondan rahatsız olmamı istemiyor gibiydi.

Kafamı yavaşça iki yana salladım ve derin bir nefes alarak omuzlarını yavaşça okşadım. O da derin bir nefes aldı.

"Sadece." Yutkundum. "Çok yeni, yani bu duygular çok yeni." Beni anlayıp anlayamadığını anlamak için gözlerinin içine dikkatle baktığımda, birkaç saniye düşündü.

Ardından kafasını salladı. "Anlıyorum."

Ardından yavaşça geri çekildi.

Rahatlamayla birlikte derin bir nefes alırken, o düşünceli bir ifadeyle yavaşça karşımdaki sandalyesine doğru yürümeye başladı.

Karşımdaki sandalyeye oturdu ve dirseğini tezgaha koydu. Ardından yanağını avucuna yasladı ve düşünceli bir şekilde çatalını alarak salataya batırdı.

Dikkatle onu izlemeye devam ettim.

"Yani ağırdan almak gerekiyor böyle işleri öyle mi?" Merakla kafasını kaldırdığında, kaşlarımı kaldırdım. Anlamamıştım çünkü.

"Ne işleri?"

Çatalına batırdığı salatayı ağzına soktu ve ağır hareketlerle çiğnemeye başladı. "Flört işlerini."

Dediği şeyle içimden ona karşı sıcak bir şeylerin aktığını hissederken, hafifçe tebessüm ettim. İnanılmazdı.

Her şeyi bilip, görmüş geçirmiş koskocaman bir adamın bu tür konulara gelince çocuk gibi meraklı olması inanılmazdı.

İçimi hüzün kaplarken, onu keşke biraz daha erken tanıyabilseydim diye düşünmeden edemedim.

Yıllarca sevgiye aç bir şekilde büyümüştü. Bu beni derinden üzerken, kafamı salladım.

BORDO | BXBWhere stories live. Discover now