Düşünceli bir şekilde elimi çeneme koydum. Bu konu neden onun için bu kadar önemliydi? Elbette böyle güçlü ve önemli adamlardan saygı görmek isterdim. Kim istemezdi ki? Daha sonra sözlerine devam etti. "Ersay en büyük düşmanım olmasına rağmen oturup konuşabiliyorsam birbirimize duyduğumuz saygıdan dolayı. Eğer sende hareketlerine dikkat eder ve karşındakine hemen saldırmak yerine dinlemeyi öğrenir; nerede, nasıl davranman gerektiğini bilirsen aynı saygıyı görürsün. Akşam bulunduğumuz ortam ne ringdi ne de savaş alanı, o yüzden kavga etmek yerine oturup konuştuk. Yoksa bende senin gibi yapsaydım hem bir sonuca varamaz hem de bu kadar büyük bir saygınlığım olmazdı. Eğer ileride Ersay gibi güçlü kişilerin arasında bulunacaksan bazı şeyleri şimdiden öğrenmen gerek yoksa kimse seni dikkate almaz ve çocuk olarak görür. Şuan Ersay seni belki de öyle görüyor. Yapacaklarını engelleyebilirim fakat düşüncelerini engelleyemem bunu değiştirecek olan sensin. O yüzden seni bu tarz konularda arkadan destekleyeceğim."

Babamı her zamanki gibi dikkatle ve önemseyerek dinledim. Bu konuda haklı görmeye başlamıştım. Kendime yapılan saygısızlığı yine kendim düzelterek saygınlık kazanabilirdim. Fakat yine de gemileri erkenden suya indirmedim.

"Ben dün herhangi destek görmedim ama?"

"Sana dün kızmamın nedeni doktora olan davranışın değildi. Bu davranışın şekliydi. Eğer bir yetişkin gibi baş etmeye çalışsaydın bir daha aynı hareketi sana yapamazlardı. Tabi bu sana yapılan şeylere göz yumman gerektiği anlamına gelmiyor. Anlatmaya çalıştığım şeyi zamanla yaşadıkça öğreneceksin, kızım. Sana o kadar şey öğrettim hangi biri yüzünden zarar gördün? Senin de baban gibi, adı anıldığı zaman 'hazır ol' a geçilen biri olmanı istiyorum."

Anladığım kadarıyla babam benim artık olgunlaşmamı büyük ve güçlü adamların arasına adım atmamı istiyordu. Fakat ben böyle şeylere hazır değildim. Bunu nasıl başaracaktım? Ayrıca hakaret edilse bile sakin kalabilecek miydim? Ya da babam sakin kalabilecek miydi? Derin bir nefes aldım ve babamın söylediklerini düşündüm. Sanırım bu bana vermeye çalıştığı başka bir dersti.

Boğazımı temizledim ve "Belki biraz affedebilirim." dedim. Hafifçe güldüğünde karizmatik ve sert yüzü yerini yumuşak bir ifadeye bıraktı. "O zaman bu akşam seni onlardan bazılarıyla tanıştırsam tamamen affedebilir misin?" Gözlerim parladı.

"Gerçekten mi?" Heyecanlanmıştım. Hepsi bir aradayken o kadar nüfuzlu adamların arasında daha önce bulunmamıştım çünkü. Türkiye'nin ileri gelen mafyatik adamlarıyla tanışmak güzel olacaktı. Acaba onları tek tek avladığımı bilseler ne yaparlardı?

Salak mısın Simge! O nasıl soru? Seni kesinlikle tebrik ederlerdi(!)

"Evet, ama dediklerimi unutmamak ve kurtların inine girdiğimizi bilerek hareket etmeni istiyorum. Öncekiler gibi bir çocukluk istemiyorum."

Heyecan dolu sesimle "Tabiki unutmam, merak etme bize yakışır bir şekilde davranacağım." dediğimde bir yandan da mutlulukla doluyordum. En ufak bir tehlikede sağa sola saldırmamı istemiyordu. Sakince gidecek ve hanımefendiliğimden taviz vermeyecektim.

Tehlikenin Öz kızı karşınızda sayın seyirciler! İşte Simge Karan!

İçimdeki sevinç dalgası vücuduma yayılırken siyah ve havalı bir gözlük takarak bu mafyatik adamlara konuşma yaptığımı hayal ettim. Konuşmam bitince de el hareketi çekiyordum. İşte cesaret, işte feraset, işte fazilet, işte fedakarlık, işte mertlik, işte adam gibi adamlık!

Kendi kendime kahkaha atarak bir anda kollarımı kaldırdım. Daha sonra hayali gözlüğümü orta parmağımla düzelterek Tarık Koru'da dahil birçok mafyayı bitirdiğimi hayal etmeye devam ettim. Sonrasında ise İç İşleri bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı artık kaç tane bakanlık varsa hepsinin bana altın madalya takarak milli gurur ilan ettiklerini hayal ettim. Hayali madalyalarımı önce öpüp daha sonra havaya kaldırdım.

KAÇIKWhere stories live. Discover now