1.

119 8 1
                                    

Yoongi'nin hayatının en kötü günü Park Jimin'le tanıştığı gündü.

O sabah Namjoon ile buluştuğunda başına gelecekler hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Gün  aynen planladığı gibi geçiyordu. En yakın arkadaşlarından biri olan Namjoon ile evinin yakınlarındaki bir kafede buluşmuştu. Bir yandan kahve içiyor, bir yandan da yeni başladıkları dizi üzerine sohbet ediyorlardı. İşte ne olduysa o sırada oldu, bu masum sohbet kısa süre içinde hararetli bir tartışmaya dönüştü. Dizi orta çağda geçiyordu. Yoongi, dizide kullanılan kostümlerin dönemi yansıtmadığını düşünüyordu. Az çok tarih bilgisi vardı ve dizide kadınların giydiği elbiseler, kesinlikle o dönemde giyilmiyordu. İşte o kadar. Namjoon ise neredeyse agresif bir tavırla onun haksız olduğunu iddia etti. Tartışmaya başladılar. İkisi de geri adım atmayı ya da internetten olayın doğrusunu öğrenmeyi reddediyordu. On dakika sonra Namjoon'un sevgilisi yanlarına geldiğinde, iki yakın arkadaşı gözlerinden ateş saçarak küçücük bir şey üzerine büyük bir iddiaya girerken buldu.

İşte o dakikadan sonra olaylar çok hızlı gelişti. Hızla kafeden kalktılar. Birkaç mağaza ziyareti, hazırlık ve bol bol fotoğraftan sonra Yoongi kendini Seul sokaklarında yavaş yavaş yürürken buldu. Adımlarını yavaş atması gerekiyordu çünkü yeni aldıkları topuklu ayakkabıları giyiyordu. İddiayı kaybetmiş, ilk defa Namjoon haklı çıkmıştı. Bu ayakkabılar büyük resmin sadece küçük bir parçasıydı. Yoongi o sırada mini etek giyiyor ve peruk takıyordu. Üstelik makyaj yapmıştı. Min Yoongi iki saatliğine kadın olmuştu. 

İçi yanıyordu çünkü bu fikri ortaya atan kendisiydi.

Sinirli ve yavaş adımlarla kaldırımları arşınladı. Nereye gittiğini bilmiyordu, önemli de değildi. İddia iki saat boyunca bu kılıkta etrafta gezmesi üzerineydi ve Yoongi şu anda tam olarak bunu yapıyordu. Namjoon onu bu halde arkadaşlarının yanına götürmek istemiş ancak bu fikir hem Yoongi hem de Seokjin tarafından reddedilmişti. Kendisinden büyük iki adam fikrini sertçe reddedince Namjoon sesini çıkaramamıştı. İki sevgili şu anda Yoongi'nin bir kaç adım arkasındaydı. Onu gözden kaybetmeyecek kadar yakın, ancak arkadaş oldukları belli olmayacak kadar uzak duruyorlardı. Yoongi topuklu ayakkabılarının kaldırımda çıkardığı seslerin arasında onların neler konuştuğunu duyamıyordu.

Bir adım, iki adım, üç, beş, on derken ayakları iyice acımaya başlamıştı. Aslında bu, topuklu ayakkabıları ilk giyişi değildi. Henüz on beş yaşındayken ablasının parlak, pembe ayakkabılarını denemişti. Ondan sonraysa üniversitenin ilk yılında bir kostüm partisine gitmiş ve tekrar topukluları ayağına geçirmişti. Yine de hala ayakları acıyordu. İddiayı s.ktir edip yoluna yalın ayak devam etmesine ramak kalmıştı. "Namjoon'u da, iddiayı da sikiyim." Tam topuklularını fırlatacaktı ki biraz ilerisindeki küçük park gözüne çarptı. "İşte bu!" Derin bir nefes aldı. Sonunda dinlenebilecekti.  

Topuklularını çıkarıp eline aldı ve su toplayan ayaklarının acısına rağmen parkın kenarındaki banka doğru koştu. Sert tahtaya oturduğun an rahatlamıştı. "İddianın bitmesine ne kadar kaldı?" diye sordu arkadaşları yanına gelince. Sanki saatlerdir bu kılıkta ortalıkta dolaşıyor gibi hissediyordu, çok ama çok sıkılmıştı. Gaza gelip "Kaybeden iki saat kadın kılığına girer!" dediği için kendinden nefret ediyordu. Bu kılıkta etrafta gezinmesi gereken kendisi değil, Namjoon'du! 

Seokjin önce telefonuna sonra başını ellerinin arasına almış sızlanan Yoongi'ye baktı. "Daha yarım saat oldu."

"Saçmalama, hyung." dedi Yoongi, ama ne yazık ki Seokjin haklıydı, sadece yarım saat geçmişti. Genç kafasını kaldırdı ve arkadaşlarına baktı. "Yeter." dedi, sesi o kadar aciz çıkmıştı ki kendinden nefret etmişti. "Cezamı çektim, bitirelim artık." Dudaklarını ısırdı ve "Lütfen." diye ekledi. 

Beauty| YoonminWhere stories live. Discover now