ON YEDİNCİ BÖLÜM

61 61 0
                                    

Tüm bölümleri yüklemeye çalışınca yoruldum ama az kaldı.
Sizler de lütfen emeğin karşılığı olarak bölümü oylamayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyin. Lütfen... 🦋🦋

🪶🪶🪶

"Geçmiş acı olsa da karşısında güçlü olmak gerekirdi geleceği yaşatmak için… "
                                                      ༄༄༄

Anılar…

İnsanı, insan yapan hayatındaki tek gerçekler değil miydi? Gelecekten emin olamazken, şimdiden bile emin değilken geçmişten emin olmamızı sağlayan mazimizdi.

Belki kirli belki de güzel. Ama güzel olan bir maziye genelde çok az rastlanırdı. Çünkü maziler genelde kirliydi ve tabi kirli maziler de unutulmak istenirdi. İnsana geçmişin yükünü vermemesi için unutulmaya mahkûmdu.

Lakin insan da o mazide hala yaşamaya…

Ne kadar geçmiş olursa olsun, ne kadar uzaklaşmış olsak da o günden biz hala o günlerde yaşardık. Mazi denen kelime geride kalan günleri kapsasa da aslında, geleceği de kapsardı.

Zira mazi, geleceğin bir habercisiydi…

Hangimizin mazisi güllük gülistanlıktı, hangimiz geçmişte kalan her gün gülüp eğlenmişti? Hiç kimse değil mi, çünkü herkesin mazisinde ufak da olsa kirlilikler mevcuttu.

Ya kirlilikler ufak olmayanların mazisi?

İşte onlar kelimenin tam anlamıyla hayata yanlış gelenlerdi. Belki yanlış bir zamanda belki de yanlış insanlarda ama kesinlikle yanlışlarda.

Böyle birini tanıyor musunuz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Ama aslında tanıyorsunuz, bu yazılanları söyleyen ben.

Ulaç Karadağ…

Cennette ölümsüzlüğe kavuşan anlamında bir ismim varken aslında ben cehennemde ölümsüzlüğe kavuşan biriyim. Annem ve babam bana bu ismi verirken böyle bir hayatımın olacağını biliyor olmalıydılar, yine de bana böyle bir isim vermişler. Garip.

Aslında nedenini defalarca sormuştum anneme, tabi o kısıtlı zamanımızda. Bana benim cesur ve kokusuz bir erkek olduğumu söyleyip kalbimin iyiliklerle dolu olmasından dolayı cennete gideceğimden bahsederdi. Çocuk aklı değil mi, inanırdım ben de anneme. Gerçekten de kalbimin iyiliklerle dolu olduğunu düşünür ve annemin bahsettiği o cennete gideceğimi düşünürdüm hep.

Yanılacağım hiç aklıma gelmezdi bu sırada.

Anneler yapan söylemez sanırdım, ama yanılırdım işte tıpkı çocuklarını asla bırakmayacaklarında yanıldığım gibi. Kızardım ona, öfkelenirdim bana söylediklerinin hep yalan çıkmasından dolayı. Hatta bazen hiç affetmeyeceğimi söylerdim kendime ama sonunda hep affederdim.

Anneler hep affederdi çünkü, bize de onları affetmek düşerdi böylece.

Ne yapsa da ne söylese de cani gönülden inanırdım ona. Annemdi ne de olsa, ona inanmayıp başka kime inanacaktım? Babama mı? Onun varlığına bile inanmak istemezken sözlerine mi inanacaktım sahiden de?

Saçmalık…

Onun yüzünden bu hale geldiğimi bile bile, onun yüzünden ailemi kaybettiğimi bile bile, onun yüzünden kendimi unuttuğumu bile bile ona nasıl inanırdım hayatımda? Hayır, bunu yapamazdım. Ona asla ve kati surette inanamazdım.

İnanmadım da, ama onun için çalıştım.

Çalışmak zorundaydım belki de; hayatımı daha güvenilir bir hale getirmek için, kendimi insanlara ispatlayabilmek ve bu günlere gelebilmek için… Onun söylediklerini yapmak zorundaydım ve yaptım da.

Senden Kalanlar Cefâpîşe  (III) Where stories live. Discover now