"Bir daha bunlar olmayacak." Dalga mı geçiyordu? Allah'ım lütfen kâbus filan görüyor olayım ya. Her şeyden sonra nasıl böyle bir cümle kurabilirdi? Asansör durduğu anda beni de peşinde sürükledi. Geri siyahlar içinde odaya girmiştik. Beni yatağın üzerine doğru atınca geri ayağa kalktım. Hızlıca kapıya yönlendikten sonra geri belimden beni geriye çekmişti.

"Hâlâ aynısın." Beni geriye atıp kapının üzerindeki anahtarla kapıyı kilitledi. Anahtarı da geri cebine koymuştu.

"Sen var ya psikopatın tekisin." Üzülmüş gibi yaparak dudak büzdü. Dolabından beyaz bir sweetshirt ile gri bir eşofman çıkartıp yatağın üzerine attı.

"Bunlar olur sana herhalde." Başıyla bir kapıyı işaret etti.

"Sal beni artık. Bir saniye daha kalmayacağım burada." Alaycı bir şekilde güldü.

"İnandırıcı olmadı." Ellerimi saçlarıma geçirdim.

"Giy bunları, yoksa ben giydiririm."

...

Elimdeki sıcak çikolata biraz da olsa beni ısındırıyordu. Küçük bir yudum aldım. Umarım içinde zehir filan yoktur.

Beni de oturdukları büyük masadaki bir sandalyeye oturtmuşlardı. Onlar konuşurken benim tek düşüncem buradan nasıl çıkabilmekti. Büyük ihtimalle burası başka bir ülke değildi. Dağlık bir yerde olduğu için soğuktu ve kar vardı. Yani umarım öyleydi. Aksi takdirde kaçsam bile ne yapabileceğimi bilmiyordum.

Her yerde korumalar vardı. Ne ara bu kadar güçlenmişti bilmiyordum. Tek dileğim bizimkilerin benim yokluğumu fark edip beni aramalarıydı. Fark ederlerdi değil mi? Allah'ım lütfen fark etsinler. Geldiğimden beri her ne kadar ondan korktuğumu saklamaya çalışsam da bunun uzun sürebileceğini düşünmüyordum. Şu an bile zar zor tutuyordum kendimi.

O adamın çığlığı, silah sesi ve kolundaki kanlar aklıma geldikçe tırsıyordum. Ufaktan bir titreme esir alıyordu bedenimi ama saklayabiliyordum bunu onlardan işte. Veya ben öyle sanıyordum. Omuzlarıma bıraktıkları ufak battaniye düşüp duruyordu. Sanırım hastalanacaktım. Bu kadar üşümem normal değildi. Tam da sırasıydı zaten bunun.

Gözüm sıcak çikolata ile gidip geliyordu ama emin olamıyordum. Zehir olmasa da uyku ilacı olabilirdi. Ya beni uyutup bana bir şey yapsaydı?

"Beğenmediysen başka bir şey söyleyeyim mi?"

"Hayır."

"İç o zaman."

"İçine bir şey koydurtmadığını nereden bileyim?" Ciddi misin der gibi yüzüme baktı. Kuzey gülmeye başlayınca gözlerimi ona çevirdim. Bunların hepsinin sıkıntıları vardı.

"İç onu yoksa donacaksın." Sanki beni düşünüyor. Gözüm kapıya takıldı. Şimdi o kapıdan içeri Yamaç gelse beni kurtarsa buradan... Çok mu hayaliydi? Çok mu imkansızdı?

"Gözün kapıda olmasın, boşuna hayaller kurma." Elimdeki kupayı sert bir şekilde masaya bıraktım.

"Asıl sen boşu boşuna hayaller kurma, ben burada kalmayacağım anladın mı? Sadece doğru zamanı bekliyorum." Sırıtmaya başladı.

"Sen ciddi ciddi bu kapıdan çıkıp gidebileceğini mi sanıyorsun?" Arkama yaslandım.

"Sanmıyorum, eminim." Kuzey ufak bir ıslık çaldı. Alp elini uzattığında bir adam eline silahı bıraktı. Silah masanın üzerinde tok bir ses bıraktığında irkilmiştim ama belli etmemeye çalıştım. Ölüm sessizliği vardı sanki her yerde.

"Beni böyle korkutabileceğini sanıyorsan düşündüğümden de aptalsın." Bütün hatları gerilmişti. Siktir Adel. Tek bir kelimesiyle beni burada öldürtebilirdi. Ben ne yapıyordum peki? Her şeye rağmen ona dikleniyordum.

ÇıkmazWhere stories live. Discover now