~23~

4.2K 238 165
                                    

Herkesin hayatında bazı anlar vardır ki asla ne yapacağını bilemediğin, iğrenç hissettiğin ve ayakta duramayacak hâle geldiğin...

Ben de o anı tam bir saat önce yaşamıştım. O an bir kez daha kendimi bu dünyada fazlalık gibi hissetmiştim.

Herkes hayatımla ilgili önemli gerçekleri benden saklayıp bana yalan söyleyip durmuştu.

Burası neresi bilmiyordum ama kesinlikle çok sakin ve huzurluydu... Yağmurun altında karşımdaki denizi izliyordum.

Bu akşam hava da aynı benim ruh halim gibiydi. Yağmur şiddetini arttırıyordu ama ben oturduğum bu yerden kalkmıyordum. Sadece ağlamaktan şişmiş gözlerimle önümdeki denizi izliyordum.

Şu an o izlediğim denizde boğuluyor olmayı isterdim ama... Aması yoktu işte cesaret edemezdim, edemiyordum.

Boğazım filan her yerim ağrıyordu... Üşüyordum... Büyük ihtimalle ateşim vardı ve ben buna rağmen burada yağmurun altındaydım. Hiç bir şey umrumda değildi.

Telefonum bile yanımda değildi. Gerçi yanımda olsa kimi arayabilirdim ki bu saatten sonra? Kime güvenebilirdim?

Oturduğum yerden ayağa kalktım ama o güç bile bende yoktu. Yürüyecek halim yoktu. Sadece uyumak istiyordum...

Neredeyse bütün paramı o salak taksiciye vermiştim. Ona sadece beni buradan uzaklaştır demiştim ama o beni daha önce hiç adım atmadığım bir yere getirmişti. Ben buradan nereye gidecektim? Bunları düşünmek bile beni o kadar çok yoruyordu ki...

Tam arkamı dönüp yürümeye başlayacağım sırada hiç bir şekilde gözümü açamıyordum. Yavaş yavaş ayaklarım beni taşıyamayacak duruma geldiğinde artık yapacağım bir şey yoktu. Kendimi yerde bulmuştum.

...

Hastanedeydim... Hava karanlıktı ışıklar da yanmadığı için buranın neresi olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Tabi hastanede olduğumu anlamamda kolumdaki serumun rahatsız edici varlığını hissetmem de etkili olmuştu.

Kafamı yana çevirecek hâlim bile yoktu. Ne olmuştu bana birden bire? Karşımdaki camda görünen o hareketli şehir hayatını izliyordum. Gece olmasına rağmen hâlâ çok fazla geçip giden arabalar vardı.

Kapının açılma sesini duyduğumda kendimi zorlayıp o tarafa döndüm. Bir anda odaya koridorun ışığı hücum etmişti. Bu ışık sayesinde odanın aslında cidden normal bir hastane odasına göre devasa olduğunu fark ettim.

Cihan Beyi görmemle geri kafamı cam tarafına çevirdim. Kafamı oynatmakta bile o kadar zorlanıyordum ki...

Geri kapıyı kapattı. O kapıyı kapatır kapatmaz odaya yine karanlık çökmüştü. Gelip yatağın ucuna oturdu.

"Kızım..." Elini saçlarımda gezdirdiğinde elini elimle ittim.

"Dokuma bana." Ne tepki verdiğini göremiyordum ama sıkıntılı bir nefes verdiğinden onu üzdüğümün farkındaydım. Araya bir sessizlik girdi. En sonunda bu sessizliği bozan yine o oldu.

"Bazen yalan söylemek zorunda kalır insan. Ama bu yalanı söylerken ileride ne olacağını hesaba katmaz. Belki de insan hep bu yüzden kaybeder sevdiklerini..."

"Bana yalan söylemek zorunda değildiniz! Gerçekleri anlatabilirdiniz ama anlatmadınız!" Güçlü durma kararı aldığım hâlde şu anda bile gözümdeki ıslaklığı hissedebiliyordum. Yeniden kapı açıldı. Bora hariç abi tayfası gelmişti.

"Baba sen bize biraz müsade etsene." Cihan Bey hiç bir şey demeden odadan çıktı. Çağlar gelip elini alnımın üzerine koyup ateşime bakmaya çalışınca aynı Cihan Beye yaptığım gibi onun da elini ittim.

ÇıkmazWhere stories live. Discover now