50. PARMAK UÇLARINDAKİ DELİRMİŞLİK

50 8 18
                                    

Gözlerimi bir an sımsıkı yumdum.

O Meva değildi! DEĞİLDİ!

Meva, masum iki insanı katlettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi ayaklarını torpidoya uzatmazdı.

Ben Ateş'i Meva'yla bir tutuyordum.

Bu benim en büyük hatamdı.

Hepimizi Meva'nın ölüp Ateş'in doğduğuna dair uyarmasına rağmen bildiğini okumuştum. Özellikle beni hep uyarmıştı! Ama ben onu ve yapabileceklerini ciddiye almamıştım. Halbuki Ateş'e göre hareket edip ona göre önlem almam gerekirdi çünkü o saatli bombadan farksızdı. Kontrolü sürekli elimde onu da gözümün önünde tutmalıydım ama bunu yapmak yerine zayıf davranmıştım.

Yaptığım şey tam bir salaklıktı! Onu hafife almamam gerekiyordu. Onun anlattığı masala ve sözlere kulak vermem gerekiyordu.

Tanrım. Bilerek yapmıştı. Onun tavrı yüzünden direncimin düşeceğinden kahvaltı etmemizi umursamayacağımı biliyordu. Doğu'yu kıskanıyormuş gibi davranmıştı arabada. Masada da aynı şeyi yapmak için kendine zemin hazırlamıştı. Bu sebeple kalktığında peşinden gitmeyecektim çünkü.

Siktir! Siktir! Siktir!

Bende, Ateş'in Doğu'ya öfkesi üzerine birde Doğu'yu köşeye çekmiş onu uyarmıştım tam bir aptal gibi! Asıl amacının frenleri kesmek olduğunu bırak, bir amacının olduğunu bile düşünmemiştim ki ben! Kafamdaki dağınıklık çok fazlaydı ama net olan bir şey vardı: Kimse ölmeyecekti bugün!

Savaş'ı aradım.

"Neden kırmızı ışıkta dur-"

"Savaş boşver şimdi siktiğimin ışığını! Frenler tutmuyor!"

Savaş küfretti.

"Ne?! Ama nasıl olur bu?!" dedi Yonca hayretle.

Eğer yanınızda korkunç derecede ince zekaya sahip bir intikam makinesi varsa oluyordu böyle şeyler işte.

"Ben halledip hızı düşürmeye çalışacağım. İlerideki ağaçların orada arabayı çarparak durdurmam gerekecek."

"Delirdiniz mi siz?! Öldüreceksiniz kendinizi!"

"Başka çarem yok Doğu. Savaş?"

"Önümdeki korumaları durumdan haberdar et ve arabanı benim arabamdan uzakta tut."

"Tamam." Telefonu kapattım ve ilk önce vitesi küçülttüm.

Tüm odağımı yola vermek zorundaydım çünkü her an kontrolden çıkıp Ateş'e bağırabilirdim. Kendi canımı geçeli çok olmuştu ama o nasıl böyle bir tehlikeye ayakları hala torpido gözünün üzerinde katılıyordu?!

El frenini tutacağım sırada bir şey söylemeyi unutmuş gibi parmağını kaldırdı. "Ah... Söylemeyi unutmuşum. Araba durursa patlayacak bu arada. Yine de el frenini çekmek istiyorsan sen bilirsin," dedi rahatça geriye daha fazla yaslanıp esnerken.

Tanrım. Sanki birlikte arabayla yolculuk yapıyorduk. Şaka mıydı bu kadın?

Elimi el freninden çektim. "Lan hadi kendimi geçtim. Neden?! Neden bile bile bu arabaya bindin?! Çok ölmemi istiyorsan eline silahı tutuştururum halledersin!"

Gülüşü sinirlerimi daha fazla gererken hızı tekrar artırma dürtümü engellemek için direksiyonu sıktım.

"Bu olaydan sıyrılacağını biliyorduk Uçurum. Ne yani? Yolculuk boyunca uyuşturulmuş bir hayvan gibi uslu uslu oturacağımı mı sandın?" Kahkaha atınca buz kestim. "Öyle sandın değil mi? Seni defalarca uyarmama, gerçek bir masal anlatmama rağmen beni ciddiye almadın. Ne kadarda acizce." Gülmeye devam ederken başını iki yana salladı.

HYPERİONWhere stories live. Discover now