13. RUHTAKİ İMZALAR

131 34 28
                                    

Arabayı barın önüne park etti ve birlikte indik.

Elimi sımsıkı tuttu. Asla bırakmak istemeyecek gibi. Bende asla bırakmasını istemeyecek gibi elini sıktım.

Güçlü ve herkesin arasında farkını ortaya koyan dik başıyla insanların arasından geçerken suratında yine o gaddar ifade vardı.

Tek bakışta herkesi ölçüp biçiyordu.

"Neden bu kadar temkinli davranıp herkesi inceliyorsun? Bunları yaptığın zaman seni izlerken ben bile yoruluyorum. Sen yorulmuyor musun?" diye sordum bara girerken.

Gülümsedi. "Eğer Şeytan'san taşlayıp canını almak isteyen sayısız insan vardır. Yorulmak gibi bir şey söz konusu değil. Eğer durursam soluklanmak için işte o zaman ölürüm. Otuz dört yıldır hiç dinlenmedim. Hata yapma lüksüm yok ve ben zaten hata yapmam."

Gözlerimi devirdim. "Egona isim vermeyi düşündün mü? Çünkü o kadar büyümüş ki senden bağımsız bir bedeni var artık." Güldü ve birlikte gürültülü yere girdiğimizde ona daha fazla yaklaştım.

"Otuz dört yıldır hiç dinlenmeden hep tetikte kalarak, soluklanmadan yaşamak, yaşamak mı?"

Gözlerime anlamlı bir şekilde baktı ve eli yanağıma gitti. "Hayır. Değil ama umrumda da değildi. Benim bildiğim yaşamak buydu."

Kafam karışmıştı. "Artık değil mi?"

Gülümseyişinde keyif ve huzur vardı. "Artık değil. Artık yaşamanın ne olduğunu biliyorum çünkü."

Yaşamanın ne olduğunu benim sayemde öğrenmişti. Benim gibi. Gülümsedim ve ona sarıldım. Kollarını belime sardı. "Bende artık yaşamanın ne olduğunu biliyorum," dedim o saçlarımı öperken.

Sonunda birbirimizden ayrılıp kalabalığa karıştık.

Eskiden de bakışlar fazlaca üstümde gezinirdi çünkü farklı ve alışılmadık bir lense ve saç rengine sahiptim ama şu an önünden geçtiğimiz çalışanlar ve bazı insanlar benim farklı tarzıma değil, Arez'le birleşmiş ellerimize bakıyorlardı.

Eh, koskoca patronu tazminata boğmuş ve bir de hapse attırmış biriydim ben.

Veee...bu gözlere bir çift yeşil gözde eklenince Doğu'ya kocaman gülümseyip el salladım.

Arez kaşlarını çatarak bana baktı.

"Ne oldu?"

"Bu saf ve sevgi dolu gülüşlerinin sebebi ben olmak isterdim." Kulağıma eğildi. "Bana da bir gün bu kadar masum gülümseyecek misin?"

Yakınlığından dolayı nefes almayı unuttum bir an. Bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Hayır," dediğimde kaşları yine çatıldı. "Neden?"

"Çünkü herkes ruha dokunduğu yerden imzalar gülüşleri. Doğu ruhumun en masum yanına dokunuyor ve sen de varlığını dahi bilmediğim eşsiz bir yanına. Sana gülümsediğim gibi hiç kimseye gülümsemedim."

Burnunu şakağıma dayayıp kokumu içine çekti. "Öyleyse senin ruhundaki en büyük imzalar bana ait." Derin bir iç çekti. Sesi bu sefer uyarır gibi çıkıyordu. "Unutma Meva. En büyük yıkımlar en özel gülüşlerin olduğu yerden başlar. Sen ise meleğim, en çok yıkılacağın yerden ait olacaksın, yıkımının sahibine."

Bir an yutkunamadım. Bu bir uyarı mıydı? Tehdit mi? Ne demeye çalışıyordu? Ona ait olmam için beni mi yıkacaktı?

Kaşlarımı çattım. "Açık ol Arez. Beni tehdit mi ediyorsun sen?!" dedim öfkeyle. Bu çok komik bir şeymiş gibi güldü. "Ne tehdidi meleğim? Ne demek istediğimi ancak yaşadığımızda anlarsın. Her neyse. Şimdi gidip şu hiç sevmediğin  patronun yerine geçen yeni elemanla bir kaç şey için görüşmem gerek. Gelirim birazdan."

HYPERİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin