2. Bölüm

856 294 1.8K
                                    

Keyifli okumalar sevgili okuyucular!⛲️

I feel like I've been locked up tight
For a century of lonely nights
Waiting for someone to release me
~Genie In A Bottle, Christina Aguilera

Prens

Başını birkaç katlı eski evlerin arasından göstermeye çalışan güneşin göz kapaklarını yakmasıyla gerinerek uyandı Prens Rona Aedelin. Eliyle tutulan boynunu ovarken dün geceyi ve yaptığı şeyi hatırlayarak gözünü, tuttuğu Kanlıay Hanı'ndaki odasında gezdirdi.

Yer yer yırtılıp sökülmüş sarı çiçekli duvar kağıtları ile altından çıkan mavi boyalı, küflü duvarlar tezat duruyordu. Tavanda rutubetten kaynaklı geniş lekeler vardı. Üstüne örtmek istemediği, defalarca kullanılmış kirli battaniye odanın bir köşesindeki berjerin üzerinde öylesine katlanmış duruyordu. İki kapaklı dolabın kapakları üst menteşelerinden çıkmış şekilde birbirlerinin üstüne yaslıydı.

Tozlu komidinin üzerine çıkarıp bıraktığı cep saatine baktı. Geldiğinden beri sadece birkaç saat uyuyabilmişti. Üst kattan gelen ayak seslerini duyunca aklına yine dün gece ince duvarlardan ona ulaşan inleme ve gıcırtı sesleri gelince yüzünü ekşitti. Yataktan kalktığında artık renkleri kaçmış parkeler o yürürken ayaklarının altında oynuyor ve gıcırdıyordu.

Gece çıkarken üzerine aldığı kara pelerini önce sırtına attı sonra sabah sabah abes duracağını düşünüp çıkarttı. Pencere kenarına gidip camı açarken gecenin aksine boş olan sokakta karşıdaki evin köşesinden birinin kaybolduğunu görünce bir an endişe ettiyse de kuruntu yaptığını düşündü.

Duvara odaklanıp ardını görmeye çalıştı, daha önce istemsizce yaptığı gibi. Ama olmadı. Arkasını dönüp cep saatine elini uzattı.

Bana gel, elime gel, diye düşündüğü saat ona inat yerinden kıpırdamadıkça sinirle güldü. "Sen sadece işine geldiğinde ya da bana en uygun olmayan vakitlerde mi ortaya çıkarsın!" diyerek kendi kendine konuştu.

Kimsenin onu tanımayacağına emin olduğu bu yıkık dökük handan bir an önce ayrılmak istiyordu. Dün geceye kadar kendisi de dahil, kim veliaht prensin gece gece kaçıp da böyle bir handa konaklayacağını düşünürdü ki.

Yanına aldığı bir iki değerli parçayı ve annesinin yüzüğünü alıp odanın kapısını ardından çekerek katın ortak banyosuna girdi. Elini yüzünü yıkayıp işlerini bitirdiğinde köşesi kırılmış ve uzun süredir silinmemekten su ve kim bilir ne lekeleriyle kirlenmiş aynada kendine baktı. Kahverengi gözlerini annesinin öldüğü gece olduğu gibi siyaha çevirmeyi denedi. Uzun süre odaklansa da karamel rengi gözleri kömür karasına dönmedi. Saçlarını karıştırıp dağıtırken kapının yumruklanmasıyla durdu.

"Hadi be lanet herif, içeride ne yapıyorsun? Şimdi kapının önüne bırakacağım o olacak!" diyen bir adamla hızla kapıyı açıp dışarı attı kendini. Kapıyı yumruklayan adam kemerini çözerek hızla lavaboya dalarken arkasında birinin daha beklediğini gördü. Ama bekleyen kişi halinden hiç de hoşnutsuz değildi. Duvara yasladığı esmer bir kadının kalçasını bir eliyle, yanağını bir eliyle tutmuş onu sertçe öpüyordu.

Prens hemen başını yere eğip hızla yanlarından geçmeye çalıştı. Bu adam; krallığın en zengin tüccarlarından, babasının en yakın arkadaşlarından biriydi ve hatırladığı kadarıyla bu kadınla da evli değildi.

"Hey, sen! Neler oluyor burada?" diyen de tam bu adamken yere, ayaklarının dibine baktı ve adamı sefasından ayıran şeyi gördü.

Lavabo kapısının ardından sular taşıyor ve taşan bu sular ellerine doğru birer yılan gibi yükseliyordu. Ellerini silkeleyince sular bir an havada durup sonra yere döküldü.

VE LANET SONA ERERWhere stories live. Discover now