19. Bölüm

45 9 3
                                    

Burada aynı, tatlı ve eski yolumuzla

***

Bu bölüm Jungkook'un ağzından yazılmıştır.

***

Duyduğumuz çığlıklarla şaşırmıştım, benim aksime Jimin'in bu çığlıkları korkutucu bulduğunu düşünüyordum. Ona bir şey olmaması adına beni bu odanın içinde beklemesi gerektiğini söyleyip dışarı çıkacaktım. Tam gidecekken ısrar ettiğini fark etmemle hemen onu engelledim. Dışarıda görebileceğimiz herhangi bir şey onu etkileyebilir ya da zarar verebilirdi. Bunu göze alamazdım.

Boş koridora adımladığım da şaşkınlığım daha çok artmıştı. Bunun sebebi gördüğüm ya da duyduğum herhangi bir şeyden ziyade göremediğim ve duyamadığım şeylerden ötürüydü. Çığlıkların bir anda son bulması ve kimseden iz olmaması tabii ki de mantıklı değildi.

Tam arkamı dönüp odaya gidecektim ki önce nefesimin kesilmesi daha sonra da gözlerime inen karanlık perdeler buna engel olmuşlardı. Kendimden geçmeden önce duyduğum son ses ise Jimin'in korku dolu adımı haykırışıydı.

***

Birbirine yapışmış olan göz kapaklarımı zorlanarak ayırdım. Başım oldukça ağrıyordu. Kendimi de uzun süreli uykumdan uyanmış gibi hissediyordum. Yatar pozisyonumdan oturur hale gelip vücudumu germeye çalıştım. Oldukça ağrıyan bedenimin sebebini bilemesem de kendimi rahatlamış sayılırdım.

Aniden bulanan midemle elimi karnıma koyarak ayağa kalktım. Oldukça iğrenç bir odada uyanmıştım. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyor ancak tahmin edebiliyordum. En başında duyduğumuz çığlık sesleri birer oyundu ve bende inanarak tek başıma koridora çıktım. Buradaki asker tarzındaki beyazlı adamlar tarafından bayıltılmış ve buraya getirilmiştim. İşte bu kadar basit.

"Tanrım beni bu kadar zeki yarattığın için minnettarım." sesli bir şekilde teşekkürümü tanrıya sunduğumda sesli bir kahkaha patlattım. Kendi kendimi güldüre bilmeme  bayılıyordum. Keşke diye iç geçirdim. Keşke Jimin de burada, benim yanımda olsaydı ve sürekli gülmemden şikayet etseydi.

Ona bağlanmış hissediyordum. Bunu hiçbir anımızda dile getirememiştim ancak söylemek istiyordum. Onunda bana karşı bir şeyler hissettiğine emindim. Sadece duygularını göstermeyi beceremeyen veya sevmeyen birisiydi o kadar. Aklıma gelen anılarımızla gülümsemem yüzümde iyice büyümüştü. 

Nedendir bilinmez ama onu daha önceden tanıyor gibi hissediyordum. Özellikle onun fark etmediği ancak benim o uyurken görme fırsatı bulduğum dövme... Benim bileğimde bir elin üzerinde duran güneş dövmesi bulunurken onunda aynı dövmenin ay taşıyan versiyonuna rast geliştim. Bu dövmeler asla tesadüf olamazdı.

Düşüncelere daldığım sırada gözüme takılan kağıt ile kaşlarımı çattım. Masa gibi bir şeyin üzerine bırakılan küçük sarı bi' kağıttı. Elime alarak katlanmış haldeki kağıdı açtım. 

"Jimin şuan seni kurtarmaya çalışıyor, onun ne halde olduğunu görmek istemez misin?"

Sahi Jimin neredeydi, ne yapıyordu? Umarım bensiz başına bir şey gelmemiştir. Kendimi oldukça gergin hissetmeye başlamıştım. Hızlıca Jimin'i bulmam gerektiğinin farkındaydım. Ama nasıl? Önümde duran kapıyı açarak ilerlemeye başladım. Nereye gittiğimi ya da ne yaptığımı bende bilmiyordum.

Şuanda bulunduğum koridor oldukça dardı buradan iki kişinin yan yana yürümesi imkansızdı. Oldukça kirli görüntünün yanında duvardaki boyalar soyulmuştu. Rutubet kokusunun ağır olduğu bu yer kesinlikle oldukça eskiydi. Burayı görmek bile Jimin'in midesinin bulandırırdı eminim ki.

Geçtiğim hiçbir yerde ne bir kapı ne de bir boşluk bulunuyordu. Sadece gidebildiğim kadar düz gidiyordum. Bir anda duyduğum arkamdan gelen topluk sesleriyle adımlarımı hızlandırdım. Ancak ayağımın takılmasıyla yerde doğru indirdim gözlerimi. Sanırım şanslıydım ki bir kapak bulunuyordu. Hemen yere eğilip kapağı zorlamaya başladım. Sıkışmış gibiydi ve ağırdı oldukça zorlamam gerekiyordu.

Panik yapmıyordum ama garip olan bir şey işimi zorlaştırıyordu. Arkamdan gelen topuklu ayakkabının sesi oldukça yavaştı. Bu şeyleri bilmesem birinin bana yardım ettiği gibi saçma bir fikre kapılabilirdim. Bütün sınırlarımı zorlamamın sonucunda açılan kapakla , zaferle gülümsedim. Tam atlayacaktım ki arkama bakma gereği duydum.

Beyazlar içerisindeki kıyafetlerle korkunç görünen kadınlardan biriyle karşı karşıyaydım. Kırmızı gözleri benim siyahlarıma dimdik bakıyordu. Yavaşça siyah rujlu dudaklarını gerdirerek korkun bir gülümseme sundu bana. Ve daha garibi Bir elini kaldırarak olabildiğince yavaş bir şekilde el salladı. 

Daha fazla bu saçma görüntüye katlanmamak için kendimi düşünmeden yere atmıştım. Benim desteğim kesildikten sonra gürültülü kapanan kapakla kendimi ıslak bir zeminde bulmuştum. Düşmenin etkisiyle acıyan vücudumu bir yana bırakarak ayağa kalktım.

İki seferdir garip koridorlarda buluyordum kendimi. İlk başta eski püskü bir yerdeydim, şimdi ise gençlerin salakça duvarlarını çizdiği geniş bir koridordaydım. Yerlerin ıslaklığını tam anlamaya çalışıyordum ki  birden çalışmaya başlayan fıskiye tarzı şeyler anlamam için yeterli olmuştu. 

Burada az öncekinin aksine bir sürü kapı vardı. Hızlıca açmaya çalıştım. Bir yandan olduğum yerdeki su seviyesi yükseliyordu. Eğer hiçbir kapı açılmazsa boğulabilirdim sanırım. Terleyen ellerim işimi daha çok zorlaştırırken duyduğum ses ile dikkatimi ona vermiştim.

"Jungkook!" bu Jimin'in sesiydi. Heyecanla bağırarak karşılık verdim. "Jimin neredesin?!" az önce sesini duyduğum tarafa doğru suyun içinde koşturdum.





***

Bu bölümdeki dövmler "Sol et Luna" ficimdeki detaydı, ayrıca oradaki evrenler olayının bu bölüme yansıyışı.

Twilight Time | JikookWhere stories live. Discover now