2. Bölüm

163 20 11
                                    

Sisin dışında sesin çağırıyor, bu alacakaranlık vakti

***

"Burdan kaçmak için. Bana yardım et Park Jimin ve bu hastaneden kaçalım." 

Bu soru açıkcası bana ani gelmişti. Daha beynim uyuşuktu, kullanamıyordum ama o bana çok önemli bir teklif sunuyordu. Ona hayır dersem ne olurdu? Muhtemelen ikimizde kendi yolumuzda devam ederdik. Ben hiçbir şey bilmediğim için öncelikle kaybolurdum daha sonrasında açlıktan veya burada varlığından bahsettiği birkaç adam tarafından öldürülebilirdim.

Peki ya teklifini kabul etseydim ne olacaktı ? Eğer iyi niyetli ve dürüst biriyse kafa kafaya verip buradan kurtulabilirdik. Bu mükemmel bir fikirdi fakat bunun tersini düşünmek işeleri daha da zorlaştırıyordu. Eğer bu çocuk kötü niyetli ve yalancı biriyse beni dışarıdaki adamlardan önce o öldürürdü veya her ne yapacaksa. 

"Cevap vermeyecek misin?" Gözlerimi dizimdeki ellerimden çekerek önce yüzüne daha sonra bir süredir bana doğru uzattığı havada boşuna duran eline baktım. Düşüncelerim içinde boğulduğumu hissediyordum. Yaptığım seçim kaderimi belirleyecekti ve buna cevap vermek oldukça zordu. Jungkook'u daha fazla bekletmemek adına yanıtımı söyleyiverdim.

"Tamam, kabul ediyorum. Birlikte buradan kaçalım." elimi bana uzattığı eline koydum. Anında elimi kavrayıp beni çekti. Zaten çalışmayan aklım ve uyuşuk bedenimle bu hareketine tepki eremeyip kafamı ona çarptım. Fakat o bunu pek de sorun ediyor gibi durmuyordu. Bir anda ellerini koltuk altlarımda geçirerek beni havaya kaldırıp dödürmeye başladı. Bundan oldukça keyif alıyor gibi görünüyordu ama benim midem ağzıma gelmişti. Ayrıca kabul etmeliyim ki bulaşıcı bir neşeye sahipti ve onun yüzünden biraz kıkırdamıştım.

"Ahh, bu kadar yeterli. Lütfen beni indir yoksa kusacağım." Elimi sırtına vuruyordum ancak inadına devam ediyordu. Bir anda kafamı boynuna yöneltim çokda acıtmayacak şekilde ısırdım. Sanırım bu ısırık işe yaramıştı ki bir anda durup beni yere indirdi. Başım feci şekilde dönüyordu. Yere indikten sonra bir kaç saniye her şeyin netleşmesini bekledim. Kendimi daha iyi hissettiğim kanısına varınca arkamı dönerek sandivicimen son bir lokmayı da ağzıma atıp bitirdim.

"Tamam şimdi ne yapıyoruz?" Gözünde fazla meraklı gibi durabilirdim ki öyleydim de. Ancak böyle bir yerde ve durumda kimsenin sessiz kalamayacağına emindim. Bana arkasını dönüp kapıya doğru yürürken konuşmaya başladı. Ben de onu arkasından takip ediyordum.

"Öncelikle sana burayı bildiğim kadarıyla tanıtmama izin ver. Etrafımızı ne kadar iyi bilirsek o kadar iyidir." kapıya yaklaşınca yere eğilip çantasını aldı. Çantasını sırtına taktıktan sonra elimi tutup kapıyı açtı. Ellerimi kaldırıp "Senin güvenliğin için." diyerek açıklamasını dile getirdi.

"Sorularıma ne zaman devam edebilirim." "Buda bir soru zaten." Haha ve ha, kendini çok komik zannediyordu sanırım. "Ama bu bir cevap değildi." Omuzlarını silkerek bana baktı. "Sana tanıtımımı yaptıktan sonra." Peki... Tabii ki o kadar bekleyebilirdim. Alt tarafı bir hastane en fazla ne kadar sürebilirdi ki?

"Bana değil etrafına bak." Kafamı onun baktığı yöne doğru çevirdim. Duvarlar klasik bir hastaneyi andırıyordu , sarıya kaçan bir beyaz renk hakimdi. Yerlerdeki kare fayanslar oldukça normal gözküyordu. Beklediğim kadar korkunç bir görüntü değildi açıkcası çıktığımız odaya kıyasla. Tek bir sorun normal bir hastanede koridorlar genişti fakat  burada durum tam tersiydi. İki kişi yürüyebiliyorduk ancak gene de dardı.

"Buradaki kapıları görüyor musun, bildiğimiz hastanedeki hasta odalarından. Seni çıkarttığım odanın dizaynıyla neredeyse aynılar." bunlar basit şeylerdi şuanlık. "Beyaz ve boş?" kafasını hızlıca salladı. Aynı anda hem bana bakıyor hem de etrafı kolaçan ediyordu. "Beyaz ve boş."

Önümüze çıkan bir merdivenle ayağım tökezledi neredeyse düşmek üzereyken Jungkook beni tuttuğu için kurtulmuştum. Anın etkisiyle ağzımdan küçük bir çığlık kopmuştu. Birden ellerini ağzıma koyarak beni susturdu. Kafasını bana yaklaştırdı.

"Sakın yüksek sesler çıkartma. Onlar bizi görürse ikimizinde sonu olur." kulağıma oldukça sessiz bir şekilde fısıldafdı. Ellerini ağzımdan çektikten sonra tıpkı onun gibi yaklaşarak sesimi düşürmeye çalıştım. "Kimler?" çenesiyle işaret ettiği yere elimden geldiğince gizlice bakmaya çalıştım.

Twilight Time | JikookWhere stories live. Discover now