3

132 15 32
                                    

Hürkan deforme olmuş bahçe telini kaldırdı. Ömer altından geçip Hürkan için teli tuttu. Okulun etrafındaki yemyeşil ormanla celişkili gri bahçesine girdiler. Birkaç adım sonra yangın merdiveninden en üst kata çıkmaya başladılar. Tüm katların kapıları kilitliydi bu yüzden sadece terasa ulaşabiliyorlardı. Her yer ve her şey her zamanki gibi sessizdi. Ömer önceki gün rehber öğretmeniyle olan konuşmasını Hürkan'a anlattı.

"Benim hakkımda ne diyeceksin?" diye sordu Hürkan. Ömer'in dayandığı teras duvarın yanına çıkıp bacaklarını sallandırdı.

Ömer omuz silkti. "Bilmem. Söylenecek çok şey var."

"Onlara benim ne kadar pembe kırmızı turuncu olduğumu söyleyebilirsin." deyip Ömer'in erimesine sebep olacağını bildiği şekilde güldü. "Ne kadar seksi olduğumu, sesimin erimiş marşmelovu andırdığını, C majör dudaklarımı ve nasıl k-"

"Sus artık." dedi Ömer, onu hafifçe itti. Hürkan kahkahalar attı. Bunu yaparken gözlerini kısmıştı, Ömer onun böyle de çok yakışıklı göründüğünü fark etti. Panter hırıltısı dişlerinin gülüşünü daha da güzelleştirdiğini düşündü. Rüzgarın uzay karanlığı saçlarını yumuşakça okşaması, nasıl bir his olabileceğini merak ettirdi. Hürkan onun bakışlarını yakalamadan önündeki orman manzarasına döndü. Soğuk rüzgar yüzüyle buluştuğunda aniden konuştu.

"Ailem deli olduğumu düşünüyor."

Hürkan hemen sustu ve suratını astı. "Deli değilsin."

"Biliyorum." Ömer bir süre sustu. "Ama onlara senden bahsetmem buna yardımcı olmuyor."

Hürkan sessizce durup aniden konuşmaya başladı. "Ne yapacaksın?"

"Yine de onlara senden bahsedeceğim. Ne düşündüklerinin de amına koyayım."

Hürkan sırıttı. "Küfür ettiğinde çok pembe kırmızı turuncu oluyorsun."

Ömer hafifçe kızardı. "Hayır, olmuyorum. Ve-" Aklına gelen düşünceyle gülümsedi. "Siktir git."

Hürkan bir şey düşünüyormuş gibi dikkatlice ona baktı. Bakışlarının altında erimesini istiyormuş gibi. "Çok tatlısın."

"Tatlı mı?"

Hürkan gülümsedi. "Harika bir kelime seçmedim biliyorum."

"Neden böyle konuşuyoruz ki?" diye sordu Ömer. "Kendi kelimelerimizi kullansak her şey daha kolay olurdu."

"Bana 'normal' konuşmamı söyleyen sendin." dedi Hürkan. "Pratik yapmak için."

"Neden öyle söylediysem..." Suratını astı.

Hürkan omuz silkti. "Daha iyi iletişim kurmakla ilgili bir şeyler."

"Ah, evet. Benim diyeceğim bir şeye benziyor. Eskiden yani."

"Evet. Eskiden..." elleriyle garip karmaşık şekiller oluşturdu. Şişme balondan zürafa yapıyor gibi.
"Mor maviydin."

"Karmaşık." diye normal kelimelere dönüştürmeye çalıştı Ömer.

"Tam olarak değil." deyip kafasını salladı Hürkan. "Kelimeyi unuttum. Turuncu yeşil mor."

"Şaşırmak. Şaşkındım. O kelimeyi ben de unuttum."

"Evet ona yakın. M harfi gibiydin. Ağustosun kokusu gibi."

"Kayıp mı olmuştum?"

"Kaybolmuştun."

"Bilemiyorum." dedi Ömer, tam olarak katılmadı. Hürkan oturduğu duvarda kıpırdadığında rahatsız oldu. "Neden orada oturuyorsun? Çok yüksek."

"Bazen her şeyi geride bırakman gerekir."

Ömer kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?"

Hürkan omuz silkti. "Bir gün anlarsın."

Rüzgar [Porgola]Where stories live. Discover now