10

88 15 25
                                    

"Hürkan."

"Ne?"

"Hürkan." dedi bu sefer kırmızı turuncu şekilde telafuz etmeye çalışarak. İsmini söylediğinde onda oluşturduğu his hoşuna gidiyordu. Yeni tomurcuklanmış vişne ağaçları gibi. "Yok bir şey..." dedi Ömer. "...Hürkan."

Hürkan gülümsedi. "Ömer."

"Ne?"

"Ömer."

"Yapma." dedi Ömer ciddi bir surat ifadesiyle.

"Ömer. Bak ne diyeceğim Ömer. Ama Ömer pembe yeşil turuncu olduğun için, Ömer söylememeye karar verdim Ömer. Ama Ömer sen yine de şansını fazla zorlama Ömer."

"Dur artık!" diye bağırdı Ömer.

"Ne oldu?" dedi Hürkan pembe bir silgi gibi.

"Her cümlede Ömer demekten vazgeç. Adımı biliyorum tamam mı?"

"Güzel. Ben de biliyorum." Burnunda çikolatalı dondurmanın sesini hissetti.

Ömer küçük bir kahkaha attı. "Adımdan nefret ediyorum."

"Neden?"

"Bir hatırlatıcı olduğu için." dedi beyaz bir nefes gibi.

"Neyi hatırlatıyor?"

"Ne kadar sıradan ve önemsiz olduğumu." Ömer kafasını kaldırdı. "Herkesin ne kadar önemsiz ve sıradan olduğunu."

"Nasıl?"

"Dünyada benden başka Ömer'ler de var. Hatta başka Ömer Arslan'lar bile var. Şu anda yoksa bile olacak. Geçmişte de bir sürü Ömer vardı, gelecekte de bir sürü olmaya devam edecek." Kelimeler hırçın bir nehir gibi ağzından akmaya devametti. "Ve eğer sonsuz sayıda paralel evrende sonsuz tane dünya varsa o zaman sonsuz tane Ömer var. Benim dediğim şeyleri birebir tekrar eden, benim yaptığım şeyleri birebir yapan, benim düşündüğüm şeyleri birebir düşünen. Evet belki paralel evrene inanmayan sonsuz sayıda Ömer olabilir ve benim burada olduğumu bilmez ama bu da demektir ki paralel evrenlere inanan sonsuz sayıda daha Ömer var. Yani bu yüzden kimsenin kendisini özel hissetmesine gerek yok. Paralel evrenlere inanmasan bile yok. Çünkü ya şimdi ya geçmişte ya da gelecekte senin isminde birileri mutlaka olacak."

"Bu yüzden mi adını sevmiyorsun?" diye sordu Hürkan.

"Evet, uzun açıklamasıyla bu yüzden." Ömer, Hürkan'ın yanında zaten uçsuz bucaksız olan hayal gücünün daha da vahşileşmesine izin veriyordu. Kimsenin yanında onunla olduğu kadar özgür değildi.

"Daha önce dediklerini hiç düşünmemiştim ama..." Ensesini kaşıdı. "Sen benim için özelsin."

"Yazdığın, düşündüğün her şey sana özel. Anladıklarını söyleseler bile anlayamazlar. Empatinin nesli tükenmek üzere. Ve sen özelsin, önemlisin." dedi Hürkan ve Ömer'in gözlerine gökyüzündeki yıldızlar gibi baktı.

"Hürkan, sus."

"Şarkı söylediğinde sesinin yeşil olduğunu biliyor muydun? Güldüğünde sarı hissetmemi sağladığını... Nefesinin soğuk havayı mor ışıltılı turuncu bir toz bulutuna çevirdiğini..." Duvardaki Y-O-K-S-U-N yazısına baktı. "El yazının E minör olduğunu, ellerini bulutlu gökyüzü kıvırcık saçlarından geçirdiğinde ne kadar turkuaz olduğunu, bana baktığında havada gümüş kıvılcımlar oluştuğunu, parmak uçlarının orkide moru olduğunu, adını her söylediğimde lotus çiçeğinin kokusunun etrafımı sarmaladığını biliyor muydun, Ömer?"

"Beni yalnız bırak." dedi Ömer rüzgarlı sonbaharın gidişi gibi ve bir saniye bile geçmeden pişman oldu. Hürkan cevap vermedi. Sesszice oturduğu duvardan inip yangın merdivenlerine doğru yürümeye başladı. Ömer, dönüp ona bakmasını istedi ama Hürkan çoktan merdivene adımını atmıştı.

"Bırakma." dedi Ömer hızlıca. Db Majör. Yüzünü Hürkan'dan yeşil ormana çevirdi. "Lütfen beni yalnız bırakma."

Rüzgar [Porgola]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن