"Tamam." Heyecanla, "Gerçekten mi?" dedim. Kendimi düşünmüyordum bile, çünkü beni bırakmayacağını biliyordum.

"O kadar acımasız biri değilim, gerçekten tabii." Alayla güldüm ama bir şey demedim. Ters bir şey söylersem vazgeçebilirdi. Telefonla birini aradıktan sonra adam çok geçmeden geldi. Son kez sarıldım kızıma, son kez öpüp son kez kokusunu içime çektim. Adam alıp götürürken sessizce döktüğüm gözyaşlarım arasında tek öfkeyle baktığım kişi Emre'ydi. Kaşlarımı çatıp, "Senden nefret ediyorum," dedim.

"Bir gün seveceksin." Susup köşeme çekildim, zaten o da çıkarak kapıyı üzerime kilitledi. Ağlayışım devam ederken kendimi bir boşlukta çaresiz hissediyordum. Burası neresiydi, nereye getirilmiştim, neler olacaktı hiçbir fikrim yoktu. Daha ne kadar sürecekti bu eziyet onu da bilmiyordum.

Başımı tekrar dizlerime yaslayıp hıçkırıklarımı susturmak istedim. En çokta şu anki güçsüzlüğüme, kendimi koruyamama kızıyordum, ne vardı ki bir şeyleri becerebilmek isterdim. Tek yapabildiğim ise dua etmekti, şu yalnızlığımın içinde tek sığınağım oydu. Bu da beni asla yalnız hissettirmiyordu.

...

Kollarımdan tutulmam ile sürüklenmeye başladım. İki gündür buradaydım ve iki gündür tek bildiğim beni aradıklarıydı. Arabaya bindirildim. Diğer kişiler bizimle değildi ve arabada benimle Emre vardı sadece.

"Nereye götürüyorsun beni?" Sesimdeki öfke onun umurunda bile değildi. Geç bir vakitti o evden çıktığımızda. Büyük ihtimal yerimi öğrenmişlerdi, bu da onu hayli tedirgin ediyordu. Ne kadar bana güç gösterisi yapsa da korkak herifin tekiydi. "Hey! Sana diyorum."

"Bulamayacakları bir yere."

"Bulacaklar ve sana bir zarar verecekler diye ödün kopuyor değil mi?" Bana ters bir bakış attı. Ondan korkmuyordum ama bana yapacakları beni tedirgin ediyordu.

Araba hızını arttırmaya başladığı an anladım yakınımızda olduklarını. Korkuyordu, bunu alnında biriken terden ve direksiyonu tutuşundan anladım. Arabayı bir yere seri bir şekilde park edip indi. Çok geçmeden benim kapımı açarak kolumdan tutup bedenimi arabadan çıkardı. Şu an peşi sıra sürükleniyordum. Hümeyra'yı bırakalım dediğimde neden kabul ettiğini şimdi daha iyi anladım. Bizi bu kadar kolay bulacaklarını tahmin etmiyordu, Yiğit'i hafife almıştı. Bundan sonrası için Yiğit Emre'ye karşı sessiz kalmazdı biliyordum, en çokta korktuğumda buydu işte.

"Bırak," dedim. Onu zorluyordum en çokta hızımızın yavaşlaması onu biraz sinirlendirdi. Akşam karanlığında nereye gittiğimizi bilmeden o koşuyor ben sürükleniyordum. Ona beklemediği anda tekme attım. Önce dengesini şaşırsa da pek etki ettiği söylenemezdi. Zayıftı ama gücü fazlaydı.

"Yürü Zeynep, beni uğraştırma."

"Gitmeyeceğim seninle bir yere." Tekrar tekme çakamadan kolumdan tuttuğu gibi beni kolları arasına alıp öyle hızını arttırdı. Boyu uzun olmamasına rağmen beni kolayca taşıyabiliyordu. Kolları arasında çırpındım. Ayağımı karnına çaktım bu sefer, başarılı olabildim lakin ikimizde yuvarlandık. Onun toparlanmasına fırsat vermeden tekrar ayağımda karın boşluğuna çaktım ve koşar adım kaçmaya başladım. Hiç şansım yoktu, beni yakalaması kendimdeki güçsüzlüğü bir kere daha yüzüme çarptı.

O an silahların sesi tam yakınımızdaydı. Ve onun sesi. "Kesin ateşi, Zeynep orada..." Emre köşeye sıkışmış gibi beni kendine daha çok çekti. Kısa bir an diğer tarafa adamlar geçti.

"Uzaklaşmazsanız, bu uçurumdan Zeynep'le beraber atlarım." Tehdidi Yiğit'i daha da sinirlendirdi. Elinde tuttuğu silahı işleve geçirmemek için kendini zor tutuyordu. Karanlıkta bile ürkütücü gözüken çehresi kıyametin habercisiydi. Heybeti öne doğru geldi.

VİSALWhere stories live. Discover now