Bölüm 18, Kısım 2

2.7K 173 262
                                    

  Augustus son kitabını da valizine yerleştirdi. Yatağının yanında stresli bir şekilde beklerken, parmaklarıyla dizinin üst kısmına ritmik hareketlerle vurmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı.

  Hogwarts'ı kapattıklarına inanamıyordu.

  Belirli bir mantık çerçevesinde neden böyle yaptıklarını anlayabiliyordu. Hatta, yönetimin bu kadar güçlü bir şekilde tepki vermesini takdir ettiğini bile söyleyebilirdi. Ancak yanlış hissettiriyordu.

  Hogwarts daima dokunulmaz bir mekan olmuştu. Kaos içindeki dünyada güvenin bir temsiliydi. Şatonun duvarları, sakinlerini koruma vaadini yüzyıllar boyunca devam ettirmişti. Augustus son olaylarla birlikte, içindeki saflığın son kırıntılarının da paramparça olduğunu hissetti.

  Savaştan uzak kalması gereken bir yer varsa, orası da Hogwarts olmalıydı.

  Augustus kızgın bir şekilde dişlerini sıktı. Öfkesi, yakıp yıkmaktan başka bir şey bilmeyen vahşi bir canavar gibi yükselmeye devam ederken bakışlarını yatak odasının duvarına sabitledi.

  Kapının tıklatılması kasvetli düşüncelerinden bir nebze de olsa sıyrılmasını sağlamıştı.

  Omzunun üzerinden geriye doğru baktığında, Riddle'ın kapı girişinde beklediğini gördü. Diğer genç soğukkanlı bir ifadeyle onu izliyordu. Riddle, sinir bozucu ve tam anlamıyla doğal olmayan bir kesinlikle en iyi yerleştirilmiş maskelerin bile ardını görebilen, daima karşısındakinin ruhunu okuyabilen birisi olmuştu. Bu yüzden Augustus, rahatsızlığını gizleme zahmetine bile girmedi.

  Şu anda oyun oynayacak havada değildi.

  "Bitirdin mi?" diye sordu Riddle. Augustus'un ifadesinde aradığı şey her neyse bulmuş gibiydi.

  "Evet," diye cevapladı kısaca. Çenesi sıkılmaktan kaskatı olmuş gibi hissettiriyordu.

  Riddle kafasını salladıktan sonra odaya girdi ve kapıyı ardından kapattı. Kapı kilidi yüksek ve net bir sesle yerine oturduğunda, Augustus bu kibirli hareketle tüylerinin diken diken olmasına mani olamamıştı. Riddle'la ne zaman yalnız kalsa hissettiği o rahatsızlığı bastırmaya çalışırken kollarını kavuşturdu ve bina arkadaşıyla yüzleşmek için döndü.

  "Bir şeye mi ihtiyacın var?" diye sordu, diğeri Augustus'un boş masasına doğru adımlarken. Solgun renkli uzun parmaklar masanın kenarında gezindi. Dokunuş her ne kadar sıradan görünse de doğru açıdan bakıldığında tuhaf bir şekilde sahipleniciydi.

  Augustus ağzını tekrardan soru sormak için aralamış, Riddle dışarıdan kolay görünen bir hareketle masasının üzerine oturup tembelce ayaklarını sallamaya başladığında geri kapatmıştı. Koyu renkli gözleri yoğun bir ilgiyle boşaltılmış olan kitaplığın üzerinde gezindi.

  Augustus, diğer genç bir şey söyleyecek mi diye biraz bekledi. Bir cevap gelmediğinde kısa bir oflamayla valizini hazırlamaya geri dönmüştü. Riddle'ın bu haline yıllardır tanık oluyordu. Gencin kendi zihnine sıkışıp kalmasını, bir şeyin özüne varıncaya dek parçalara ayırmasını ve derin düşüncelere dalarak teoriler kurmasını ilk görüşü değildi.

  Normalde sınav zamanlarında bu şekilde olurdu, ama şu anki durum göz önüne alındığında, Augustus, onun ilgisini bu denli çeken şeyin okulla ilgili bir şey olmadığından emindi.

  Acaba ne, diye düşündü bariz bir ironiyle ve valizini kapattı. Ağırlığını öne doğru vererek ellerini valizin kapağına dayadı ve derin bir nefes aldı. Her ne kadar saldırıdan beri diken üstünde duruyormuş gibi hissetse de, şu an soğukkanlılığını kaybetmek için pek de iyi bir zaman sayılmazdı.

Sen Bana Aitsin (Ben de Sana) - Harry Potter/Tom RiddleWhere stories live. Discover now