Bölüm 12, Kısım 3

1.9K 231 237
                                    

  Dumbledore'un ofisinin farklı bir yerde olması onu şaşırtmamalıydı, ama buna rağmen okul müdürünün ofisine götürülmüyor olmak Harry'i hazırlıksız yakalamıştı.

  Abartılı süsleri olan bir koltukta oturup, elinde kahve fincanını dengede tutmaya çalışırken yaşlı adamın gözlerine bakmamak için çaba sarfetmek çok rahatsız ediciydi.

  Dumbledore'la bire bir konuşma zamanının bu kadar kısa zamanda gerçekleşmesini beklemiyordu. Özellikle, kendinden büyük üç öğrenciyi hastanelik etmekle tehdit ederken yakalandıktan hemen sonra. Harry, kendini birden bu çıkmazın içinde buluşunu uykusuzluğa bağlıyordu. Normal bir anında, Dumbledore kadar güçlü birinin yakınlarına geldiğini hissedebilirdi. Ama, Carrow'la olan küçük atışmaları üzerinde çevresine dikkat edemeyecek kadar odaklandığından yaşlı büyücünün gelişini gözden kaçırmıştı.

  Elli yıl sonraki, Seherbaz departmanındaki hocasının dikkatsizliği yüzünden onu azarlayan sesini duyabiliyordu.

  Dumbledore eline çay fincanını almış, Harry'nin karşısındaki rahat koltuğa kurulmuştu. Adam, içinde oldukları durum onu hiç rahatsız etmiyormuş gibi sakinliğini koruyordu. Altmışlarının başında olmasına rağmen, Dumbledore gözle görülür bir şekilde genç görünüyordu. Diğer adamı - tam anlamıyla - inceleyecek fırsatı bulunca iyice değerlendirmişti. Kendi zamanındaki halinden bu kadar farklı bir halde olduğunu görmek Harry'i birazcık sarsmıştı.

  Adamın üzerindeki cüppenin rengi, Harry'nin okul yıllarındaki canlılığa henüz ulaşamamıştı. Rengi nispeten biraz daha soluk, cüppenin boyu standart cüppelere göre biraz daha kısaydı. Sakalı kesilmişti, okul müdürü olduğu zamanlardaki uzunluğunun yakınlarından bile geçmiyordu. Saçı ise aralarda birkaç tane gümüşi tutam haricinde kızıldı.

  Huzursuz bir şekilde Harry bakışlarını çayına indirdi. Bir açıdan bakıldığında, bu konuşmaların nasıl ilerlediğini ve dinamiğini biliyordu - Dumbledore tam anlamıyla ikna olana kadar bu odadan çıkamayacaktı.

  "Çay istediğiniz gibi olmamış mı Bay Ciro?" Dumbledore sordu, sesinde bir parça esprili bir ton vardı.

  Harry başını kaldırmadan cevapladı. "Hayır profesör, sadece pek susamış gibi hissetmiyorum."

  Dumbledore fincanını aralarındaki masaya koyarken hımladı. "Çok yazık. Güne başlamak için büyük bir fincan bergamotla demlenmiş sıcak çay içmekten her zaman zevk almışımdır. Pekala, o zaman konuşmaya başlasak iyi olur." Harry gözünün ucuyla, Dumbledore'un bacak bacak üzerine attığı bacaklarını indirdiğini ve hafifçe kendisine doğru uzandığını gördü. "Nasılsınız Bay Ciro?"

  Soru beklemediği yerden gelmişti, yumuşak bir tonla soruluşu da oldukça ilginçti. Hatta aldatıcı... Bu yüzden Harry başını kaldırdı ve bakışlarını adamın omzu üzerindeki bir noktaya yoğunlaştırdı. "İyiyim profesör."

  Adamın yüzünde üzgün bir gülümseme belirdi. "Şimdi evlat, ikimiz de bunun doğru olmadığını biliyoruz." Kullandığı ifade Harry'nin yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu. Dumbledore tarafından o şekilde çağrılmayalı uzun zaman olmuştu. Bunu duymak bile astronomi kulesindeki anıları su yüzüne çıkarmıştı. Ve Harry'nin hayatını mahveden kehaneti...

  Dumbledore'un masasındaki fincan tehlikeli bir biçimde şıngırdamaya başladığında Harry sihrini baskı altına almaya çalıştı. Dumbledore önce fincana ufak bir bakış atmış, sonrasında gözlerini Harry'e yöneltmişti.

  "İyi olmadığını kabullenmekle ilgili yanlış bir şey yok. Başından geçen şey çok travmatik bir deneyimdi, hayal kırıklığına uğraman ve kızgın olman oldukça normal Nathan."

Sen Bana Aitsin (Ben de Sana) - Harry Potter/Tom RiddleWhere stories live. Discover now