Bölüm 4, Kısım 2

2K 232 199
                                    

  Diagon Yolu tam anlamıyla ölüydü.

  Peki. Belki de tamamen değil, ama kendi zamanıyla karşılaştırıldığında bu hali yürüyen bir ölü kadar canlıydı. İnsanlar aceleci adımlarla gidecekleri yerlere yürüyorlar, ortamı saran kasvetli havanın da etkisiyle endişeli gözlerle etraflarını izliyorlardı.

  Harry kaşlarını çatarak etrafa baktı. “Neden bu kadar ıssız?” Sessiz bir şekilde sorduğunda, Ciro’lar ona önce şaşkınlıkla baktılar. Çok geçmeden bakışları anlayışlı bir havaya bürünmüştü.

  “Ah, ne kadar aptalız.” Cynthia mırıldandı, Harry’i durdurup ellerini omuzlarına yerleştirirken. “Şu anda devam etmekte olan bir muggle savaşı var, Nathan. Oldukça tehlikeli ve geniş çaplı bir savaş... Bizim türümüz direkt olarak dahil olmasa bile, bu atmosferden ve getirdiği hislerden kaçmak zor.”

  Harry tam anlamıyla bir aptal gibi hissederken gözlerini kırpıştırdı. 1942 yılındalardı. İkinci Dünya Savaşı’nın tam ortasında. Tanrım, cidden salağın tekiydi.

  Tabi ki de Diagon Yolu iç karartıcı derecede boş olacaktı. Bitmek bilmeyen hava saldırılarının anıları hala taze olmalıydı.

  Bu, Büyücülük Dünyası’nın muggle silahlarının ne kadar ölümcül olmaya başladığını anladığı zamanlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın etkisi oldukça yıkıcı olmuştu ama onunla bu savaş arasındaki geçen zaman biraz olsun büyücülerin korkularını yatıştırmıştı.

  Şimdi o korkular boğucu bir şekilde tekrardan gün yüzüne çıkıyordu.

  Harry ağır ağır nefes alırken alnını ovuşturdu. En azından, savaşın 1945 yılında biteceğini biliyordu. Dumbledore’un Grindelwald’ı yenilgiye uğratması halklar arasındaki düşmanlığın son bulmasında büyük bir adım olmuştu.

  Savaşın bitmesine daha iki yıl vardı. Ve bu da, buraya hapsolduğu zaman boyunca kaçtığını düşündüğü aynı korku ve trajediyle çevrili olacağı anlamına geliyordu.

  Açık alanda bulunmaktan rahatsız görünen Ciro’ların, kendisini çekiştirmesine izin verdi.

  Harry Ollivander’ın dükkanına girdiklerinde, buraya geldiği ilk anı hatırladı. Omuzlarındaki stresin çoğu, raflarda üst üste duran asa kutularını gördüğünde uçup gitmişti bile.

  Tanıdık bir yüzü görmenin heyecanıyla gözleri adamı aradı. Harry’nin kim olduğunu bilmese dahi önemli değildi, sadece görmeliydi o kadar.

  “Bay Ollivander?”

  İlk seferkine çok benzer bir şekilde, Ollivander nereden geldiği belli olmayan bir şekilde ortaya çıkmış, gözleri kocaman ve camsı bir şekilde bakarken onları karşılamıştı. Harry garip büyücüyü gördüğünde sırıtmasına engel olmak zorunda kalmıştı.

  “Ah, Lord ve Leydi Ciro. Ve yanınızdaki de genç Nathan olmalı. Hoşgeldiniz.” Ollivander onlara baktığında, gözleri merakla Harry’nin üzerinde takılı kalmıştı. Harry adamın kendisinde farklı bir şeylerin olduğunu hissedip hissetmediğini merak etti. Bu düşünceyle hafiften nefesi hızlanmaya başlamıştı ama Harry gerginlikten mi yoksa heyecandan mı olduğunu bilmiyordu.

  “Bay Ollivander,” diye konuşmaya başladı Benedict, “ Nathan’a yeni bir asa almak için buradayız. İlk asası – kayboldu.”

  Ollivander kaşlarını yavaşça çatarken Benedict’in arkasındaki duvarı izliyordu. “Öyle mi?” Dikkati tekrar Harry’e kayıncaya kadar söylediği tek şey buydu. Asa yapımcısı onu dikkatke incelerken gözlerindeki sisli görünümün bir kısmı dağılmıştı.

Sen Bana Aitsin (Ben de Sana) - Harry Potter/Tom Riddleحيث تعيش القصص. اكتشف الآن