10. Bölüm "Kimse Bilmez - Part 1"

Start from the beginning
                                    

         "Senin telefon konuşmanı sonlandırmanı beklerken uyuyakalınca uykumu aldım, endişen için teşekkürler."

         Karanlıktan nihayet sıyrılıp ışığa doğru yürüyor Bora. Gözlerimi tekrar kitaba indiriyorum. Numarasını biliyorum artık; on dört yılda ister istemez öğreniyordunuz; bakışlarımız birbirine dokunduğunda mantığımın ona teslim olduğunu biliyor, kararlılığımın duvarlarını inceden inceye çatlattığının seslerini duyabiliyor.

         Yanıma hemen gelmeyecek kadar da akıllı, yatağın ucuna tünüyor şimdilik. Gönlümü yavaş yavaş fethederek yatakta kaybettiği toprağını da geri almayı plânlıyor.

         "Hak ettim, Eylül." diyor. "Sonuna kadar haklısın, tatilimizi evde geçirmek durumunda kaldık benim işim yüzümden. Ama halletmek zorundaydım, sevgilim."

         Sondaki sevgi sözcüğü, kulaklarımdan bir ajan gibi sızıp kalbimde bir bomba gibi patlasa da; istifimi bozmuyorum. Sinirim çoktan geçmiş olmasaydı bile kalbimi dansa kaldıran şu üç hecesine aldanırdım.

         Ama olsun. Bu dersi alması lazım...

Bakışlarımı kitaba yapıştırıyorum.

         Sabırla bekliyor.

         İnatla okumaya çabalıyorum. Aralıksız yüzüme bakmaya devam ederken bakışlarının şiddetiyle kelimeler parçalanıyor gibi, zira gördüğüm harf enkazından başka bir şey değil. Anlamaya vazgeçip Bora'nın çabalayışının keyfini çıkarıyorum.

         "Eylül..."  diyor kelimelerini hüzne batırarak. "Lütfen. Çok üzgünüm."

         "Benim için mi, kendin için mi?" diye soruyorum kitabı indirip.

         "İkimiz için de." diyor muziplik kelimelerinde dantel örerken. "En sevdiğinden ilgi görememek de oldukça acı verici sonuçta. Kıvrandım burada. "

         "İyi..."

         Kitabı tekrar kaldırıyorum.

         "Bu kadar mı? Eylül? İyi mi? Sadece iyi mi? Barıştık mı? Affedildim mi? Öpücüğüm nerede? Bir sarılsaydık... O da mı yok?"

         Susmamak için yemin etmiş gibi...

         Kitabı pes ederek indiriyorum.

         "Akşamüstü gerçekten çok sinirlendim sana." diye başlıyorum.

İşte ancak o zaman susuyor.

"İşinin gerektirdiğini yaptığın için kızmadım sana, kalın kafalım benim, tüm gün odaya kapandığın için kızdım, ne olurdu yanımda otursaydın?"

Jetonun düştüğünü gözlerinden okuyabiliyorum.

"Telefonda kodların neden çalışmadığına dair tartışıyorduk, Eylül. Çözmek epey zaman aldı. Zaten sen de her gün bunlarla uğraşıyorsun. Sıkılma diye..."

"Bir daha aklında olsun." diye uyarıyorum.

"Duvarlarına kazıdım." diyor. "Şüphen olmasın."

Ona gülümserken yatağın ucundan ortasına doğru kaydığını fark ediyorum.

Uyanık.

Kitabımı tekrar kaldırınca yüzü düşüyor.

"Aaa, barışmıştık ama." diye itiraz ediyor hemen.

"Tamam." diye teyit ediyorum. "Barıştık işte, tamam."

"Ama hâlâ kitap okuyorsun."

Neye, niye itiraz ettiğini bildiğim hâlde aldırmazlığa geliyorum.

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now