18. Bölüm: "KORKUNUN SAHİBİ"

5.5K 306 49
                                    

Beni wattpad üzerinden takibe almayı unutmayın! ❤ (sosyal medyalarımı da en aşağıya koyduuum, bana yazdığınız ve benimle dedikodu yaptığınız anlar>>>>>>>>)

Arkadaşlarınıza da silah zoruyla okutmayı unutmayın (el sıkışma emojisi)

Pazar ve çarşamba, unutmayın <3 (20.00)

Arkadaşlar gecikme için özür dilerim, arabamızın benzin deposu delinmiş, motordan hortumla benzin çektik...

İyi okumalar... <3

🌙

18. KORKUNUN SAHİBİ

Kurallara karşı yapılan her eylemin devrim olarak algılandığı zamanda, insanların algısı yok olmuştu. Giderek robotlaşıyorduk, hepimizin düşünceleri fabrikasyon üretimden çıkmış gibi tek düze çalışıyor bunun aksi bir şeyi görürsek onu dışlıyorduk.

Farklı olanlar, dışlananlardı ve kıyamet onlardan kopardı çünkü tarih farklıları yazardı.

Tek düze olmak mı yoksa dışlanmak mı?

Kendini ne kadar seviyorsan dışlanmayı o kadar göze alırsın, bilirsin en iyi arkadaşın sensin.

Annem ve babam. Berta-Artun Hanse... Ailemin ölümü, tek başıma kalmamı ve tek başına olmayı bana öğretti. Çünkü dışlandım

Öksüz bir çocuk, kaybolmuş bir hayat sayılırdı Terk'te. Adı üstünde, burası Terk'ti, terk edilmiş olanların evi. Yatakları sokak, çatıları ağaç.

Parmağımı cam sehpanın üzerinde saatlerdir kaydırıyordum, işaret parmağımın eklemi parmağımı bastırdığım için acımaya başlamıştı. Önüme, çizim yaptığım masanın üzerine bir anda bırakılan tabakla olduğum yerde sıçrarken tabağı önüme bırakan elin sahibine baktım.

''Zenbar?''

''Bana hediye hazırlıyormuşsun?'' Koltukta yanıma oturdu, baldırı bacağıma değiyorken araladığı bacaklarının üzerine dirseklerini koyup masaya doğru eğildiğinde krokiyi kendisine göre çevirdi.

''Burası,'' dedim krokiden bağımsız olarak çizdiğim yeri gösterirken. ''Burası İn'in arka kapısı, dışarıdan klasik bir elektrik trafo binası gibi gözüküyor ama içi boş. Kapısında şifreli bir kilit var, içeriden acil çıkışlar için yapılmış ama girişi sadece kodamanlar yapabiliyor.''

Kaşları kavislendi, aklına dökülmeye başlayan planların varlığını hissedebiliyordum çünkü ben olsam bende giriş olarak burayı tercih ederdim. Herkesin bilmediği, göze çarpmayan tek yer.

''Diğer giriş burası, aktif kapı. Dışarıdan klasik bir antrenman salonu. Gündüz dövüş dersleri, gece ise dövüş kulübü. Bahisler, alkoller, kadınlar, bağırışlar... Kan, ter ve çığlık. Soyunma salonuna giden yolda, personel harici giremez kapısı var ekstradan üzerinde elektrik odası, ölüm tehlikesi yazıyor. Kapıyı dışarıdan birileri açmasın diye beden taraması alıyorlar. Yani yer altı şehrine giriş için, şehrin anahtarı sende olması gerekiyor.''

''Benim anahtarım var,'' dedi ve kafasıyla anlatmam için işaret verdi. Önümdeki tabağa koyulmuş çekirdeksiz yeşil zeytinden bir tane alarak ağzıma atıp çiğnerken konuştum.

''İn'e indikten sonrası büyük bir yol, sokak... İn, Terk'in diğer yüzü gibi. Bir sürü sokağı ve mahallesi var. Sadece binalar maksimum iki katlı, sokaklarda araba yerine motorlar var.''

''Çünkü araba sokabilecekleri kadar büyük bir girişleri yok. Bir motoru merdivenden bile indirirsin ama arabayı indiremezsin.''

''Bu bina,'' deyip İn'in en ucunda kalan ve İn'deki en yüksek yapıyı gösterdim. İn'de her ev iki katlıydı, dört katlı olan tek bina vardı o da yönetim binası. ''Burası kodamanların binası, Valor ve yanından ayırmayıp sürekli istihbarat içinde bulunduğu adamlar burada olur. Başkanlık binası gibi. Valor'un evi nerede bilmiyorum ama çok gösterişli bir bina var, diğer binaların beyaz olurken bu bina koyu gri. Pencereleri filmli.''

İn yeraltında olduğu için güneş ışığından uzaktı. Bu yüzden Orayı aydınlık göstermek için binalar beyaz ve içerideki her şey olabildikçe açık renkliydi.

''Burada halktan insanlar var mı?'' yönelttiği soruyla kafamı olumlu anlamda salladım.

''Evet ama kışın nufüs azınlıkta olur. Yaz sıcağından kaçmak için İn'e dünyanın dört bir yanından bile gelenler oluyor. Oraya indiğimde yaz ayındaydık yabancı diller çok duydum.''

''Haftaya kar bekleniyor.'' Diye mırıldandığında ona karşı çıkan bir cümle ekledim. ''Kışın çetin geçtiği aylarda da kalabalık olur. Soğuktan korunmak için.''

Zenbar gülümsedi.

Bana baktı.

Dudak kıvrımları yanaklarında oyuklar yatarken sakallarının bıraktığı siyahlıklar, teninde bir fırçanın boya izi gibiydi.

''Valor sana bunları neden anlattı?''

''Oraya ait olduğumu düşündüğü için.''

''Oraya nasıl ait olabilirsin?''

''Bir evim var,'' dedim yavaşça. ''Ve bir ceketim. Miras. Bazen ailelerimizi seçemiyoruz. Senin baban sana bilim, benim babam bana korku bıraktı.''

Zenbar öğrendikleriyle duraksarken çaprazımda duran tekli koltuğa uzanmak için kalçalarımı kanepeden kaldırdım ve öne doğru eğilerek ceketimin cebine uzandım. Katlayıp sıkıştırdığım fotoğrafı alıp masanın üzerine bırakırken koltuğa geri oturmuştum.

''Artun Hanse,'' diye mırıldandım. ''Bana bırakılan korkunun sahibi.''

''Bir maç ayarlayacağım,'' diye konuştu Zenbar. ''Ring'e çıkacağım, bu sefer ellerimde pullar ve kartlar değil bir eldiven olacak.''

''Dövüşeceksin.''

Beni düzeltti. ''Dövüşeceğiz.''

🌙

Eee?

Zenbar'ın dövüş sahnesini izlemeyi iple çekenler burada mı???

Sizce Zenbar dövüşeceğiz derken nasıl bir durumdan bahsetti?

İn gözünüzde canlandı mı, nasıl bir mekan olduğunu anlayabildiniz mi?

Zenbar dövüş sahnesinden daha ala bir şey vardır arkadaşlar, bölümü gelince öğrenirsiniz... (((((::

Kitap hakkında havada kalan bir şey varsa yazın lütfen, her zerresini anlamanız ilerideki sırları çözmeniz için çok önemli, spoiye girmediği sürece yanıtlarım <3 

Her hafta 2 BÖLÜM GELECEK. Pazar ve çarşamba.

Bir saniyenin önemini bilin, zamanı çağlara ayırın ve her dönemde devrimler yaratın.
Sizi seviyorum.
-yas ve yük

CÜRETKAR ~ SONSUZU YAŞAMAK | +18Where stories live. Discover now