17

604 88 99
                                    


Karanlığın ardından gelen aydınlık, benim içine düştüğüm kuyudan çıkmamı sağlayan en önemli nedendi. Kendimi yalnız hissettiğim anlarda beni kucaklamış, belki yalan belki de doğru olan sözlerle sakinleştirmişti. Kendimi güçlü hissetmeme yardımcı olmuş, bu yolda onu yaralamama izin vermişti. Bencildim, çünkü o aydınlığın ışığını sömürürken vicdanım sızlamıyordu. Önceden kendime zarar verirken artık bu zararı ona veriyordum. Sanki tüm öfkemi çıkartacak bir şeyi sonunda bulmuş olmanın sarhoşluğu içerisindeydim. Doğrular ve yanlışların bir önemi kalmıyordu. Aklı başında olan tarafımın uyarılarına devam etmesine rağmen, bu sarhoşluğun içinde boğulan diğer tarafımın umurunda değildi.

Sonunda kazanan bir taraf olmayacaktı, biliyorum. Diğeri boğularak ölecek, daha mantıklı olan taraf ise öylece yaşamaya devam edecekti. Işığı olmadan ve tekrar kendini güvende hissetmeyerek devam edecekti hayatı. Bunlar zihnimde dolanıp duran düşüncelerdi ve bu düşüncelere sadece onun yanındayken biraz ara verebiliyordum.

Gözlerimi uyuşuk bir şekilde açtığımda bedenen hala uykulu olsam da zihnen çoktan uyanmıştım. Ve gözlerimi açtığım an da ilk kontrol ettiğim şey de hangi odada olduğum oluyordu artık. Ne zamandan beri birbirimizin evine gitmek ve orada kalmak doğal bir hal aldı hatırlamıyorum. Sanki bir gün öylece oluverdi ve biz de bunu çabucak kabullendik hiç yadırgamadan. Neredeyse Jongin'in oldukça dar olan yatağında bile uyumaya alışmıştım. Küçük odası, beyaz duvarları ve o duvarlara astığı posterleri... Hepsi tanıdık bir manzara oluşturuyordu artık.

"Günaydın."

Jongin sadece altına giydiği siyah dar boxerı ile duştan çıkmış bir şekilde odaya girdiğinde uyandığımı hemen fark etmişti. Yatakta tembel bir şekilde uzanmaya devam ediyordum. Açık pencereden gelen hafif esinti örtünün altında ki çıplak tenime değiyor ve ürpermeme sebep oluyordu. Yastıkla yüzümün yarısını kapatsam da yanıma yaklaşan bedeni izlemekten kendimi alıkoymuyordum. Benim aksime oldukça dinç görünüyordu. Gözleri canlı ve parlak bakıyordu. Esmer teni kurulanmasına rağmen hala biraz ıslak duruyordu. Boynuna astığı beyaz havlunun ucunu saç uçlarındaki suyu almada kullanmaya devam ediyordu. Benim için güzel bir manzaraydı. Sabahları bu şekilde uyandırılmaktan rahatsızlık duymuyordum.

Yatağın ucuna geldiğinde dizlerinin üzerine oturup benimle aynı hizaya geldi. Soğuk duş almıştı. Vücudunun esintisi dışarıdaki havayla karışıyordu.

"Günaydın, Sehun." Bedeninin aksine sımsıcak bir tonda fısıldayarak söylemişti ismimi. Adımı ağzına her aldığında midemde hareketlenmeler oluyordu. Ne zamandan beri rahat bir şekilde ismimi söylüyordu sahi? Kulaklarım onun sesiyle harmalanmış ismimi duymaktan fazlasıyla hoşnut olacak kadar alışmıştık ikimiz de.

Jongin'in kullandığı sabun kokusuna da alışmıştım. Oldukça sade ve düz bir kokuyu tercih ediyordu ama onun kendine has kokusuyla birleşince ortaya olması gerektiğinden daha baş döndürücü bir sonuç çıkıyordu. Yüzümü biraz daha yastığına doğru gömdüğümde uzanıp hızlı bir şekilde dudaklarımdan öptü ve geri çekildi.

"Biraz daha uyumak ister misin? Hafta sonu sonuçta."

Ya da dudaklarıydı asıl alıştığım şey. Onları hissetmediğim zaman kendimi yarım kalmış bir şekilde buluyordum.

"Hayır... Kalkmalıyım," diye mırıldandım boğuk bir sesle. Tüm günü Jongin'in yatağında geçiremezdim. Örtüyü sıyırıp çıplaklığımı umursamadan yataktan kalkmış ve banyoya geçmiştim küçük adımlarla. Kapıyı kapatmadan önce Jongin'in kahvaltıyı hazırlayacağıyla ilgili bir şeyler söylediğini duymuştum. Büyük ihtimalle sandviç yapardı, en iyi yaptığı ve bildiği tek şey buydu çünkü. Jongin'in sandviçlerini seviyordum ama bu yine de neden şu an sırf onu yaparken hayal ettim diye aptal gibi sırıtmamı açıklamıyordu. Aynadan kendi görüntümü yakaladığımda dudaklarımda ki gülümsemeyi anında sildim ve soğuk ayarında kalmış olan duş başlığını sonuna kadar açtım. Buz gibi su başımdan aşağı dökülürken titredim ama uykudan hızlı bir şekilde kopmak için biraz daha dayanmaya çalıştım. Suyla beraber bir süre sadece yüzümü ve saçlarımı ellerimle ovaladım, birkaç dakika sonra da suyu biraz daha sıcak ayarlayıp duvarda asılı duran şampuana uzandım. Yeteri kadar elime sıkıp saçıma ve vücuduma sürdüm. Maalesef Jongin duş jelinin icat edildiğinden haberi bile yoktu. Oldukça basit bir adamdı. Banyosu belki de bu yüzden bana kıyasla oldukça boş görünüyordu. Ömrünü sadece şampuan ve diş macunu ile geçirebilirdi, hijyen için bu ikisini gayet yeterli görüyordu.

something just like this // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin