6

698 83 28
                                    


Tek kişi olduğum için çok odalı, büyük bir yer aramamıştım. Özellikle de o evden çok farklı olmasına dikkat etmiştim. Daha modern ve basit olan dairemde mutfak ile oturması aynı yerdeydi. İki bölgenin arasında duran ve sürekli kullandığım küçük ahşap bir masa bulunuyordu. Yeni evim için aldığım ilk eşya bu masaydı, görür görmez onu almak istemiştim; her ne kadar diğer masalardan onu ayıran dikkat çekici bir görünüşü olmasa da.

"Mm... haa..."

Gözümü açıp kapamamla kendimi o masanın üstünde bulmuştum. Onun üzerinde şimdi ben uzanıyor ve inlemelerimi tutmaya çalışıyordum. Söndüğünü sandığım kıvılcım daha da alevlenmişti. Jongin aceleyle tişörtünü çıkartırken, alt bölgesini bana sürtmeye devam ediyordu. Fazla hızlıydı. Henüz yeni gelmiş olmasına rağmen... Hormonlarının en aktif döneminde olduğunda alfalar böyle mi oluyordu? O an saçma bir şekilde merak ettim. Chanyeol da bu yaşlarda böyle miydi?

"Bekle. Bekle, Jongin." Zorlukla kelimeler dudaklarımdan çıktığında, beni duymamış gibi tekrar üzerime eğildi ve hevesle boynumu emmeye başladı. Parmak uçları göğüslerimle oynuyordu. Kafamı geriye atarak nefes almaya çalıştığımda tekrar seslendim. "Umm... Jongin?"

Dudakları boynumu terk ederek göğüs ucuma indi ve parmaklarının yerine dudakları bu sefer eziyetine başladı. Sertliği pantolonun üzerinde bile belli olurken, iki bacak arama sığdırdığı bedeniyle benimkinin üstüne daha çok bastırdı. Tamamen onun tarafından ele geçirilmiştim. Fakat her ne kadar iyi hissediyor olsam bile şu an ki pozisyonda belimin fazlasıyla uyuşmaya başladığı da bir gerçekti. "Dur bir dakika, Jongin," dedim bu sefer daha kararlı bir sesle. Sanırım ciddiyeti o da fark etmiş olacak ki sonunda kafasını kaldırıp bana baktı. Yanaklarından akan ter damlaları esmer teninde parlıyordu.

Jongin tam olarak kendi değilmiş gibi duruyordu. Her ne kadar sonunda söylediklerime tepki vermiş olsa da bu uzun sürmedi ve söyleyeceklerimi dinlemeden boynuma eğilerek öpücüklerine ve orada bıraktığı izleri sürdürmeye devam etti.

Birkaç dakika sonrasında, "Özür dilerim, Bay Oh," dedi öpücüklerinin arasından fazlasıyla derinden çıkan sesiyle. "Birazcık daha..."

"Jongin, durmamız gerektiğini söylemiyorum."

Saçından tutarak zorlukla boynumdan uzaklaştırdım ve iki elimle yanaklarından kavradım. Kocaman açtığı siyah gözleri sonunda odak noktasına geri kavuştuğunda, "Hadi yatağa geçelim," dedim. Masadan kalkmak için harekete geçtiğimde geriye çekildi. Elinden tutarak onu yatak odama kadar çekiştirdiğimde içimde farklı bir heyecan uyanmıştı. Yatak odası diğer odalara göre daha aydınlıktı çünkü kocaman çıplak pencereler tüm ışığı yansıtıyordu içeriye. Büyük, yuvarlak yatağım tam odanın ortasında, duvara dayalı bir şekilde duruyordu. Çarşaflar sabah bıraktığım gibiydi; bozuk ve kırışık. Hiç düşünmeden Jongin'i bu dağınık yatağa doğru ittiğimde, bunu kendi gücümle yapabildiğimden değildi. Ya Jongin'in şaşkınlığı sayesinde ya da buna izin verdiği için olduğunu biliyordum.

Başını kaldırıp bana baktığında, çoktan üstüne geçerek oturmuştum bile. İç çamaşırımı çıkarttığımda doğrularak boynuma yöneldi ve burnunu tenimde gezdirirken, gözlerini yumarak dünyanın en güzel kokusunu içine çekiyormuş gibi davrandığında nasıl tepki vereceğimi bilemedim. Jongin'in bazı hareketleri hiç beklemediğim anda geliyor ve çok iyi koruduğum kalemin duvarlarına sarsıntı veriyordu.

"Büyük ihtimalle ter kokuyorum..." dedim o an aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek.

Jongin yumduğu gözlerini yavaşça açıp kirpikleri kırpıştırdı. "Hayır. Güzel kokuyor."

something just like this // sekaiWhere stories live. Discover now