5

710 88 48
                                    


Bugün ki uzun süre yağan yağmurdan sonra geceyi ılık bir esinti sarmıştı. Tenimde gezinen, üşütmeyen serin hava ve yağmur kokusu hoşuma gidiyordu ama şu an bulunduğum konum bunun zevkini çıkartmama engeldi. Ara sokaklarda yürümeye devam ediyorduk. Ellerimiz bir noktada birbirlerinden ayrılmıştı ama her an tekrar tutabilirmişiz gibi birbirine yakın duruyordu. Evimin bulunduğu apartman artık çok da uzakta değildi.

Arada sırada yan gözle Jongin'e bakışlar attığımda, onu her seferinde sadece ileriye odaklanmış, başka hiçbir fonksiyonu yokmuş gibi yürürken buluyordum. Yanımda sanki nefes almıyormuş gibiydi. 

Geri dönmek için çok mu geçti? Gerçekten bunu çalışanımla yapabilir miydim? Her ne kadar o an anın verdiği hislerle hareket etsem de... Şu an bahanelere sığınamazdım.

"Bay Oh." Uzun süren sessizlik sonunda konuştuğunda o taş halinden çıkıvermişti. Yürümeyi kesip, çekinerek bana döndü. Eliyle önünden geçtiğimiz açık marketi göstererek, "Hızlıca markete gidip geleceğim," dedi. Adımları oraya doğru döndüğünde, içeriye girmeden önce bana kısa bir bakış atmayı unutmamıştı. "Lütfen bekleyin!"

Sokağın ortasında tek başıma dikeldim. Marketin camlarından onun içeride hızlı hareketlerle ilerlemesini görebiliyordum. Yalnız kaldığım için, kafamı karıştıran ve dikkatimi dağıtan tüm o unsularda bir süreliğine gittiğinden mantıklı tarafım tekrar aktif hale geldi. Beni etkileyen bakışları, dudakları ve bedeni ortadan kalktığında ne yaptığımın ve ne yapacağımın daha çok bilincindeydim. Bu farkındalık da sadece korkumun ve tereddütlerimin neler olduğunu hiç usanmadan bana hatırlatıyordu. Geceyi kimle ve nasıl geçireceğimi bana bağırarak söylüyor, kendime gelmeme sebep oluyordu.

Eğer o gelmeden ayrılırsam...

...belki bu burada bitebilirdi...

Bir sokak sonrasında bulunan apartmanımı görebiliyordum, yeni ve şık binanın dışarıdan yanan ışıkları karanlıkta direkt çarpıyordu. Ve bakışlarımı tekrar markete çevirdiğimde ise Jongin'in aldığı şeyleri poşete doldurmuş halde kasiyerin işlemini bitirmesini beklerken ki sahnesi önüme düşüyordu.

Eğer şimdi gidersem işler biraz garipleşebilirdi ama hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdim...

En kötü senaryo, yeni bir çalışan bulurdum.

Çantamın sapını daha sert tutundum. Ayaklarım yavaşça hareket etmeye başladı.

Ama eğer burada durmaya devam edersem...

Hayır...

...Eğer durmazsam ne olurdu?

Soyunmaz odasındaki ve kafeden onunla ayrılırken ki güvenim tekrar dağılmaya başladı. Ben böyleydim işte. Ne zaman yükseleceğim ve ne zaman yerin dibine gireceğim belli olmuyordu. Tek bir an tüm dünyaların sahibiymiş gibi özgüvenliyken, bir saniye sonra o dünyalar başıma yıkılıyordu. Adımlarım daha da hızlanırken, kulaklarımdaki esintiye tanıdık bir ses eklendi. Dağılmaya hazır ruhuma sesiyle tekrar direk oldu.

"Bay Oh!"

Nefes nefese kalmış bir haldeydi. Arkamdan koşarak geldiğinde, ellerini dizlerine koyup önümde eğilerek nefesini düzenlemeye çalıştı bir süre. Marketten oldukça uzaklaşmıştım, Jongin koşarak bana yetişmeye çalışmış olmalıydı. Marketten çıktığında beni göremeyince yaşadığı paniği fark etmemek imkansızdı. Şimdi bana hesap mı soracaktı? Onu bırakıp gittiğim için kızıp sinirlenecek miydi?

Birkaç dakika içinde düzgün nefes almayı başardığında yüzünü kaldırdı, esmer tenine çok yakışan kıpkırmızı olmuş suratıyla bana yarım yamalak gülümsedi ve poşeti göz hizasında kaldırdı. "Bira aldım..."

something just like this // sekaiTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang