Bölüm 30 - Gidecek başka yerim yoktu.

En başından başla
                                    

Hayatı tespih yapmışım sallıyormuşum

Adını duydukça ağlıyormuşum... Gizem elinde olmadan gülümsedi. Yüzüne bakmasa da yanındaydı, bu iyiye işaretti. Başını kaldırmış onu izleyerek sırıtarak oynuyordu Gizem. Kerem de Gizem'in anam babam görür korkusuna inat eder gibi iyice yanına sokulmuştu. Dans etseler bu kadar yakın olabilirlerdi. Gizem sevdiği adamın kokusunu duyduğunda iyice keyiflenmişken, Cem ablasını kolundan tutup hafifçe kendine çekti "Abla kendine gel, ağzına girdin adamın" diyince Gizem bir anda nerede olduğunun ayrımına vardı, şaşkınlıkla savunmaya geçti "Şeey bu Kerem, telefonda anlattığım Kerem" diyebildi. Cem'in kaşları şaşkınlıkla çatılırken ablasını biraz daha çekti kendine "Sevgilini düğüne mi çağırdın?" Gizem kardeşiyle birkaç adım uzaklaşıp durumu anlatmaya başladı. Küs olduklarını, Murat'ın akrabası olduğunu vs. Cem ablasını anlamış ama burasının flört için uygun yer olmadığını anlatmaya çalışırken Kerem Cem'in hafifçe omzuna çarptı "Affedersin yakışıklı" diyerek yanlarından geçip gitti. Arkasından bakan Cem isyan dolu bir nefes aldı. Bir an ablasının gözlerinin içine baktı. Gizem'in sessiz yalvarışını gözlerinden okuyunca, tek kaşı havada "Hadi yürü" dedi ablasına. İki kardeş tuvaletlerin olduğu yere giden Kerem'in peşine takıldılar. Kardeşi beş on adım geride kalıp "Çabuk ol" dedi Gizem'e. Bekçi misali ablasını beklerken, meraklı gözlerle ikizi Can geldi yanına. Cem ona durumu anlatmaya başladığında Gizem Kerem'i hala sessizce izliyordu. Arkasındaki kızın varlığının farkında olan Kerem durdu ve arkasını döndü. Gizem'in yüzüne bakıp derin bir nefes aldıktan sonra

"Adımı mı unuttun? Seslensene" diye çıkıştı. Gizem yakalanmış suçlu bir çocuk gibi gözlerini kaçırdı, ne diyeceğini bilemiyordu. Gizem'in suskunluğu sürerken Kerem

"Söyleyecek bir şeyin yoksa ben gidiyorum" dedi sertçe.

Gizem telaşla "Hayır gitme" derken iki adım yaklaştı ona. Kerem tepkisizce bekledi. Gizem ağzını açmayınca Kerem "Ayrılık yaramış, saçların uzamış, güzelleşmişsin" dedi alayla. Gizem postişlerinden bahsettiğini anlayınca kendini düşürdüğü bu durum için yine kendine küfretti. Ama bir türlü ağzını açamıyor, söyleyecek bir şey bulamıyordu. Oysa günlerce bu anın hayalini kurmuş onlarca kez yalvarmıştı affedilmek için.

Kerem sıkıldığını belli edercesine ayağını yere vurup öfledi, Gizem yine konuşmayınca "Benim gerçekten çişim geldi. Beni bekleme, zaten az sonra gideceğim, düğünün sonuna kadar kalmayacağım" dedi.

Gizem telaşla "Hayır gitme" dedi yeniden. Miyavlarcasına çıkan sesi umurunda değildi.

Kerem duygusuzca "İstenmediğim düğüne mecburiyetten geldim. Şansa bak ki kız evinin davetlisiyken oğlan eviymişim meğer. Sizin düğün Denizli'de olacaktı, bana Aydın'dan hiç bahsetmemiştin. Murat'ı da on yıldır görmüyordum. O yüzden fotoğraflardan tanıyamadım. Senin için gelmediğimi bil diye söylüyorum." Dedi tükürürcesine. Gizem burnunun sızlayışını yok saymaya çalışsa da gözünden yaşlar akmaya başlamıştı bile.

"Ben çok üzgünüm" diyerek tükenmişçesine yere çömeldiğinde Can ablasını görüp onlara doğru yöneldi. Ama Cem onu tutup, durdurdu. "Bırak, hesaplaşsınlar."

Kerem duygusuzca kollarını bir birine bağladı "Ağlama makyajın bozuluyor." Azarlarcasına konuşurken, olabildiğince vicdansız görünmeyi umuyordu.

Gizem başını kaldırıp ona bağırdı "Makyaj umurumda değil, saçlar umurumda değil, düğün umurumda değil!" bunları söylerken yerinden doğrulmuş, postişleri söküyordu. Akan burnunu çekerek daha sakin bir sesle konuşmaya devam etti.

"Hiçbir şey umurumda değil. Ben sadece seni istiyorum." Derken Kerem'e doğru birkaç adım attı. Kerem ellerini havaya kaldırıp geriye doğru birkaç adım attı. Aralarındaki mesafeyi korudu ama ona sarılma isteği çoktan bedenini sarmış, kendini zor tutuyordu.

Öyle sıkı sarıl ki...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin