3

8.9K 617 766
                                    

Ellerimi yavaşca felix'in yanaklarına doğru götürdü.
"Sen ağlayabiliyorsun."
Sanki az önce sözleri ile onu ağlatan o değilmiş gibiydi.
Az önce sessiz soğuk kendince güçlü duran felix karşısında ağlıyordu.
Onun bu bebeksi haline tebessüm etti hyunjin.
İkiside duygu karmaşası yaşıyordu kimse bir 5 dk öncekiyle aynı kişi değildi.

Ardından hyunjin duyduğu ayak sesleriyle kapıya çevirdi gözlerini.
Felix gözyaşlarını silerken Hyunjin bir haşimle çıktı odadan.
Ardında kalan felix, onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
Koşarak nereye gittiğine bakmak istiyordu kafasını kapıdan çıkarıp hızla ona bakarken birkaç hemşire ve annesiyle göz göze gelmişti.

Ağlamaktan yüzü kızarıp şişmiş annesiyle gözgöze gelmek güzel değildi. Üstelik onu bu hale o getirmişti. Bunu bilmek bile o gözlerden gözünü kaçırması için yeterliydi.

Hemşireler ve lix odaya tekrar yüzlerini çeviriken felix hariç herkes çok şaşkındı.
Sadece yarım saatliğine lix'e sakinleştirici verilmişti.
Bu sayede annesi yemek yemek için aşağı inmişti.
Bu oda nasıl bu hale gelebilirdi. Annesi ve hemşireler hala odaya şaşkınlıkla bakarken
Lix kapıdan hyunjin'in nereye gittiğine bakıyordu.

"Neden çıkardın bunları?
Bu cam kırıkları ne?"
Annesi elindeki kabloları tutarken sakin bir o kadar korkmuş biri dokunsa ağlayacak bir vaziyetteydi.

Yanlarında duran hemşire gülümseyerek
"sorun değil efendim başka odaya geçebilirsiniz."
Dedi. Para nasıl bişeydi böyle herşeyden  nasıl bu kadar hızlı kurtulabiliyorlardı.

Sadece hemşireleri takıp ederek koridorun en sonundaki odaya girdi.
Daha sonra hiçbir şey demeden sadece yatağa tekrar uzanarak kolunu hemşirelerin tekrar  serumu takması için izin vererek susup sadece onları dinledi.
Ölmeyi bile başaramazken ailesine bu kadar zarar vermeye hakkı yoktu.

Ailesi hiçbir zaman ona asla kötü bişey yaşatmamıştı. Ama o bencil bir çocuktu hiçbişeyden mutlu olmadan sadece kendini düşünen..

Hayatında birkez olsun annesini düşünüp döndü yatağına her ne kadar iyileşmek istemesede.

Hemşireler odadan çıktığında aralık bıraktıkları kapıyla beraber annesinin sessizliği ile yanyanaydı.
Ağzından bir kelime çıksa annesinin hıçkırıklara boğulup ağlaması bir olurdu.

Sadece gözlerini kapatıp huzurlu bir şekilde uyumayı denedi. Ama başarmıyordu gün batımı tam karşısındaydı. Yüzünü aydınlatan kırmızı turuncu ahenklere bürünmüş ışıklarla annesi yanından kalkarak odadan çıktığını gözlerini açmasa bile hissediyordu.

Gözlerini aralayıp penceredeki manzarayı izledi. Bu oda önceki odasına göre daha lükstü anlaşılan. Önceki odası aceleyle getirildiği için herkese verilen bir odadaydı. Şimdi ise bir otelden farkı yoktu. Önündeki pencereye bakarken hiç susmayan kafasındaki düşünceleri dinliyordu.

"Onun için hayat bitmişken güneş nasıl bu kadar güzel görünüyordu?Gece gelirken, güneşim dünyaya hakimliği biterken,Aya karşı kaybederken, güneş nasıl güzel gözükebilirdi?"

"Bana karşı yenilirken göz yaşların yanaklarından süzülürken nasıl güzel gözüktüğünü görmedin lix."

(1 sene önce)
"Ah! Hyunjin senin yüzün!"
"ne oldu sana böyle?!"
Sessizce odasına yürürken annesi söylenmeye devam ediyordu.
"Kavga mı ettin? Ne oldu sana böyle?!"

Ardından giren adam gayet rahattı elindeki market poşetlerini tezgaha bırakıp yukarı,
hyunjin'in odasına ilerlerledi.

Merdiven basamaklarını her geçtiğinde oğluna attığı her tokatın gururunu yaşıyordu.

Hyunlix- DÜŞÜŞOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz