-i think i'm lost again-

Comincia dall'inizio
                                        

Yeonjun, Beomgyu'yu ona tanımlama şekline bir şey demedi. Daha doğrusu diyemedi. Duyduklarıyla beraber yalnızca onun adı ağzından döküldü çünkü.

Minik sevgilisinin.

Soobin, aylarca arasında sıkıştığı duvarlar haricinde birine daha anlattı küçüklüğünü. Tekrardan gözyaşlarına boğuldu. Yıllar sonra bedeninde gezen, öfke dışında bir duygu hissetti.

Acı.

---

Yeniden sert bir şekilde esmeye başlayan rüzgar ile adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Üzerimde yalnızca ince bir hırka vardı ve onun da pek bir işlevi olduğu söylenemezdi. Sadece giyinmiştim işte. Nereye geldiğimi ben de pek biliyor sayılmazdım, bu yüzden yüzüme vuran rüzgara rağmen hızlanmış adımlarımın hızını azalttım.

Bir anda bana Yeonjun'dan gelen mesaj ile gelmiştim buraya. Bana söylemek istediği önemli şeyler olduğunu fakat onun gelemeyecek durumda olduğunu söyleyen bir mesajı okuduğum gibi çıkmıştım evden. Gece sokağa çıksam bile yürümeyi pek sevmediğimi bilirdi. Eğer böyle bir şey varsa önemli ve en kötüsü acil bir durum olduğunu düşünerek son kez sağa döndüm.

Babam evde olmadığı için bu kadar kolay çıkabilmiştim. Annem abimin gittiğini söylediğinde onun da gitmiş olmasını dilemiştim umutsuzca. Beni bitirmeden gitmezdi o. Gittiğim yolun sonunu biliyordum. Çıkmaz sokağa gireceğimi bile bile biraz daha ilerledim.

Ya da ilerleyemedim.

Yüzündeki yara izleri ile birlikte yerde yatan babamı görmem ile olduğum yerde kaldım. Elleri arkadan bağlanmıştı ve cenin pozisyonunda, yüzü bana dönük bir şekilde yatıyordu. Onu bu hale neyin getirdiğine daha sonra takılmayı tercih ederek ileriye doğru birkaç adım attım.

Tanrım, ne zaman ilerleyeceğim?

Arkamdan gelen sesler ile kafamı sağ omzumun üzerinden oraya doğru çevirdiğimde aynı babam gibi elleri bağlı ve abim tarafından sürüklenerek buraya getirilen Yeonjun ile gözlerimin dolduğunu hissettim. Babamın aksine ağzı bant ile kapatılmıştı ve abim onu itekleyip yere dizüstü düşmesini sağladığında kendime gelerek hızlıca ona doğru ilerledim. Benim gittiğim yolun tersine büyük bir soğukkanlılıkla ilerleyen abime bakmadan dizlerimin üstüne çöktüm.

Bir anda ne oluyordu bu gece böyle? Ne olacaktı?

"İyi-iyi misin? Kafanı salla, bana bak, Tanrım. Delireceğim." Hızlıca ağlayarak arkasına geçip ellerini çözmeye çalışacağım sırada başını hızlıca iki yana salladı. Ellerim saçlarına doğru çıkarken o bana değil de arkama bakıyordu. "Canın mı acıyor hyung? Bekle, bekle-"

"Ne de güzel öldürüyorsunuz birbirinizi."

Arkamdan gelen ses ile ona doğru döndüm. Çok başkaydı sesi. Kirli değildi sanki. Henüz iki gün önceki gibi değildi. Küçük bir çocuğun masumluğuna tutunmuştu sesi. Her ne olursa yaptıkları öyle değildi. Çok kötü bir şey yapıp suçunu belli etmek istemeyen çocuklar gibiydi şu an. Bilerek kardeşine zarar veren fakat ailesini kandırmaya çalışan çocuklar gibi. Dizlerimdeki son güçle ayağa kalktım hızlıca. Yoktu ki, sendelemiştim zaten hafif. Gördüklerimden sonra güç mü kalmıştı bende?

"Niye öyle bakıyorsun ki? Kötü bir şey mi dedim ben. Bak," Başıyla ayaklarının ucunda yatan baygın bedeni gösterdiğinde gözlerini asla mı asla değdirmiyordu. "...o beni öldürdü. Ben de onu öldürdüm. Tanıdık yani bu sahne, aynısını siz de yapıyorsunuz."

Öldürdüm.

Artık zar zor aralayabildiğim gözlerim bir anda iyice açıldığında bacaklarımdaki gücün gittiğini hissediyordum. "Yapmadın..." Umutsuz bir fısıltı bıraktım bu, ölüm kokan havaya. Gözlerimden akan yaşlarla inanmak istemezcesine başımı iki yana doğru sallarken, benim aksime o evet, yaptım dermişcesine bakıyordu yüzüme.

"Neden? Sence yapamam mı? Bence gayet de yaparım."

Üzülmemiştim. Üzülmemiştim, sadece korkuyordum. Buraya gelirken de hissettiğim kötü his giderek büyüyordu. Neden yapmıştı? Madem yapmıştı, benim ve en önemlisi Yeonjun'un buradaki işi neydi?

Birkaç adım yaklaştı bana. Bakamıyordum gözlerine artık. Ölümü getiriyordu sanki gözleri. Bana yaklaşan o, katilimdi sanki. "İçtiğin o uyuşturucular... Kaç tanesine dayanır bünyen. Alkol ile birlikte düşün ama. Bence bir süre sonra öldürür. Ne? Sence de mi öyle?" Aramızda bıraktığı boşluğu ayaklarıma diktiğim gözlerimden görebiliyordum. Sanki benden bir cevap almış gibi tamamladı cümlelerini. Üzerimde hissettiğim çaresizlik ile ağlamam şiddetlendi. "Ama her neyse. Senin için değil baban için sormuştum zaten. Onun bünyesi dayanamadı da." Omuzlarım sarsılıyordu, ağzımdan çıkan hıçkırıklara engel olamıyordum. Ona bakmadan güçsüzce göğsünden ittirdiğimde yalnızca birkaç adım geriledi. Gülmeye başladığında hızlıca arkamı dönüp hala dizlerinin üstünde bekleyen Yeonjun'a doğru ilerledim.

"Bir de ona sorsana! Bünyesi ne kadar dayanabilir? Ben hesaplayamadım maalesef." Ağzındaki bandı çıkarmak için eğildiğim bedenin kan çanağına dönmüş gözlerine bakarken duyduğum şey ile gözle görülür bir şekilde titredim. Uyuşturucu, uyuşturucu mu vermişti? Titreyen ellerimle ağzındaki bandı çıkarmaya çalıştım. Bandı hafifçe açtığım gibi kendine geriye çeken Yeonjun, kusmaya başladı. Elleri bağlı olduğu için geriye çekilirken yana doğru düştü ama buna önem veremedim bile. Sanki içindekilerin hepsini çıkarmak istermiş gibi davrandığını gördüğümde çektiğim acı ile ayağa kalktım.

"Neden?! Ne istiyorsun benden? Ne yaptım ben sana?! Konuş!" Ellerimle tişörtünün yakasını kavramam ile yere düşmem bir oldu. Zaten yorgundum, direnmemiştim çok fazla. Ensemden akan soğuk sıvıyı hissedip ayağa kalkmaya çalıştım ama üzerimde yer edinen beden buna engel oldu. Kapanmak isteyen gözlerimi açamadan yüzümün sağ tarafına yumruk yemem ile ben kapattım onları. Yeonjun'un adımı bağırdığını duyuyordum. O, hiçbir şey yapmadı diyordu. Bırak onu, istediğini aldın işte. Dediklerini anlamlandıramadan yüzüme doğru eğildiğinden dolayı ılık nefesi yüzüme vuran abimi hissettim. "Çok bencilsin Choi Beomgyu. Her zaman her şey senin olsun istedin. Annemi hep sen aldın, babam seni sevmediğinde ise ağladın. Hiçbir zaman elindeki ile yetinmeyi bilen bir çocuk olmadın sen." Ağrı çok fazlaydı. Gözlerimi açamıyordum ama kanımın yeri kırmızıya boyadığından emindim.

"Ayrıca çok da salaksın. Babam sana her zaman zarar verdi, Yeonjun seni hiçbir zaman sevmedi ben ise senden her zaman nefret ettim. Ama sen, sen tüm bunlara rağmen babama hiçbir şey yapmadın, Yeonjun'u hala sevdin ve beni hiçbir zaman ittirmedin." Tişörtümün yakalarını tutan ellerini hissediyordum ama çok zayıftı. Sesi fazla boğuk geliyordu, Yeonjun'u ise kesik bir şekilde duyuyordum. "Ama bak, görüyor musun? Eğer sen beni ittirmezsen, ben yaparım. Bir bakmışsın ki ben öldürmüşüm seni. Tıpkı arkamdakine yaptığım ve biraz sonra arkandakine yapacağım gibi."

Üzerimden kalktı. Gözlerimde hissettiğim soğuk parmaklar onları açarken ters bir şekilde bana bakan yüzünü gördüm. Gözlerim kendi isteğimle değil, onun tutması ile açık duruyordu. "Şuna da bak, ne kadar da zavallı. Hava soğuk değil mi kardeşim?" Gördüğüm tüm şeyler birbirine geçiyordu. Büyük ihtimalle beyin kanaması geçiriyordum. "Ama sen merak etme. Kıyafetlerini çıkarmayacağım, üşümeyeceksin."

Geriye çekilmesi ile kapandı zavallı gözlerim. Bir boşluğa doğru sürüklendim. Yine, her zaman ki gibi yine ben kaybettim.


SLIDE • beomjunDove le storie prendono vita. Scoprilo ora