-i think i'm lost again-

622 112 21
                                        

selam.

aslında çok daha önce gelecekti bu bölüm. okunma sayısının az olduğunu görünce bırakmıştım yazmayı ama baktım artmıyor, ben de devam edeyim dedim.

bölüm hiç içime sinmedi ama yine de yayınlıyorum.iyi okumalar ♡

---

Duygusuzluk nedir?

Dünyaya gelen her insan bir süre sonra çevresindeki nesnelere, olaylara ve kişilere tepki göstermeye başlar. Bu tepkiler karşısındaki duruma göre değişen tepkiler duyguları barındırır. Heyecan, üzüntü, sevinç, hırs her bedende büyük bir tutkuyla dolaşır. Kimine göre bir film sahnesine ağlayan insan, duygulu biridir. Kimine göre ise en acı ya da zıt olarak en mutlu anını yaşasa bile herhangi bir duygusal belirti göstermeyen insan kalpsiz birinin tekidir.

Aslına bakıldığında bu o kişinin duygusuz olduğunu göstermez. İçinde neler yaşadığını asla mı asla bilemeyiz. Belki de kendini duygusuz olarak göstermek isteyen birisidir. Belki de gerçekten duygusuzdur. Elindeki çakıyı çevirerek karşısındaki çocuktan gözlerini ayırmayan Choi Soobin bugün duyguları hakkında konuşacağımız kişiydi. Ya kendi duygularını saklıyordu, kimsenin gerçeği görmesini istemiyordu. Ya da o gerçekten duygusuzdu.

Peki nasıl öğrenecektik?

Tekrardan aynı yerde buluştukları Yeonjun'a doğru ilerlemeyi kesti ve aniden yere çöktü Soobin. Buraya sadece daha fazla onu dinlemek istemediği için gelen Yeonjun ise ne yaptığını anlamayarak kaşlarını çattı. Sanki, sanki Soobin bugün daha fazla kendisi gibi davranıyordu. Yerde oturmaya devam eden beden hızlıca kafasını kaldırdı ve ona karışık gözlerle bakan çocuğa baktı. Gülümsedikten, ki bu korkutucu bir gülümsemeydi, sonra hızlıca elindeki çakıyı kendinden uzak bir yere fırlattı. Yere koyduğu avuçlarından destek alarak geriye doğru kaydı ve sırtı, çökecek duruma gelmiş betona değene kadar da durmadı. Sırtı betona değdiğinde ise ellerindeki tozu ve birkaç cam kırığını umursamadan hızlıca çırptı.

Canı acımıyordu ki.

"Şimdi bana bak, Yeonjun. Senin için bir oyun sergileyeceğim." Kaşlarını çatıp büyük bir ciddiyetle hangi oyunu sergileyeceğini düşünürken ne olduğunu anlamayan Yeonjun sinirle konuştu. "Burada senin deliliklerine ayıracak vaktim yok. Ben-"

Aniden başını ona çeviren kızıl saçlı ile sözünü kesmek zorunda kaldı. Ne demişti o? Delilik? Birkaç saniye delici bakışlarını karşısındaki çocukta gezdiren Soobin bu kelimeye fazla takılmadı ve hemen role girmeye başladı. Birkaç sene öncesinden bir perde oynuyordu. Çok da yabancı değildi aslında, kendi küçüklüğünü canlandırıyordu Soobin. Fakat Yeonjun'a açıklamalıydı. Biricik seyircisi bugün her şeyi öğrenmeliydi.

"Baba, baba n'olur yapma. Üşüyorum, baba. Çıkarma kıyafetlerimi."

Yüzüne kattığı sahte üzüntü ile canlandırdığı ilk cümle ile birkaç saniye daha aynı yüz ifadesinde kaldı. Sonrasında günlük yaptığı iş olarak yüzündeki ifadeyi sildi ve işte tamam. Yüzü şimdi ifadesizdi ve o böyle çok daha rahat hissediyordu. Biricik seyircisine doğru döndü. Onu korkulu gözlerle izleyen seyircisine. Yeonjun'un gözlerindeki o ifadeyi görmek Soobin'i delirtti. Birinin ona korkulu gözlerle bakması vahşi duygularını uyandırmıştı.

"Yazık. Korktun mu Yeonjunie?" Ayağa kalktı ve umursamazca az önce fırlattığı çalıya doğru ilerledi. "O zaman kısa keselim ve sana ne sergilediğimi anlatayım."

"Aslında seni burada oyalama sebebim çok başka. Minik sevgilin bilgilendirilirken sen de benim tarafımdan biraz bir şeyler öğren istedim."

SLIDE • beomjunWhere stories live. Discover now