Çaresizce bekleyişimiz, geçen saatler ve delirmemek için kendim zor tuttuğum anlar doktoru görmemizle son buldu. Doktor yanımıza gelince yüzündeki ifade üzgündü. Sertçe yutkundum. Başını iki yana sallayan doktorla ben de başımı iki yana sallayıp, "Hayır," dedim fısıltı ile. Olamazdı değil mi, ölemezdi. Düşeyazan bedenimi Yiğit son anda tuttu. Fakat diz üstü çöktüm. Bu sefer fısıltı ile değil sesli ağlıyordum.

"Yiğit, o öldü." Hızla bana sarılınca kendimi daha kötü hissettim. Eşi koşarak içeriye girdi, sesini duymamak imkânsızdı. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Bu feryada dayanamazdım. "Ben bununla nasıl başa çıkacağım?" Feryat etti dilim. "Hepsi benim yüzümden!"

"Bunu da nereden çıkardın, senin yüzünden olan bir şey yok." Kaşlarımı çattım. Bunu bana nasıl derdi? "Nasıl böyle düşünürsün, o kadın beni korumak için canından oldu canından," deyip hırsla ayağa kalktım. Bana yaklaşmak istediğinde omuzlarından itekledim. Öfkem gücümü bilemişti. Bu sefer geri sendelemesi bu yüzdendi. Belki de o da güçsüzleşmişti. "Kalkıp nasıl rahat nefes alayım Yiğit?" Hem bağırıyor hem ağlıyordum. Kendimi sığdıramıyordum şuraya, içerideki kadının yerinde ben olmam gerekirken onun arkasından ağlayan bendim. Çocukları annesi için ağlarken ben burada kendimi vicdanen rahat hissedemezdim. Onları çağırmamalıydım, o zaman ne çocukları bu olana şahit olabilirdi ne de Beyza abla canından olurdu. "Orada olması gereken kişi bendim," dedim. Artık konuşamıyordum. Dilime inen zehirli kelimeler yüzünden ıstırabı yaşıyordum. "Ben ölmeliydim, ben..."

Kapıya baktım, içerideki hareketliliğin acısını hissetmekle kalmıyor adeta yaşıyordum. Kocasının sesini kulağımda hissediyor, o sesle acım ruhumu bertaraf ediyordu. Bu olanlar çok ağırdı, ölümün acısı ise kollarımın arasında üzerime sinen kan lekesinde saklıydı.

...

Kapımı çalanlar, sessizliğimle yanımdan gidenler, yanımdan ayrılmayanlar hep beni iyi etme derdindeydiler. Kendimi toparlamak güçtü, zaten toparlarsam nasıl başa çıkardım bu hisle. Bir saat önce cenazeden gelmiştik. Cenazede çocuklar yoktu ama eşinin öfke dolu bakışları vardı. Cenaze bittiğinde eşi istifa etmek istemiş ama Yiğit sonra konuşuruz diye şu anlık istifasını kabul etmemişti. Ben konuşmak istediğimde beni dinlememiş sessizce ama bir o kadar öfkeyle yanımızdan ayrılmıştı. Bana yüklediği bu ağır hesap şu an iliklerime kadar işledi. Suçluydum, bir canın vebali olmuştum.

"Şu tabaktakileri bari bitir kızım." Anneme dolu gözlerle baktım. Yiyecek durumda değildim. "Anne ne olur ısrar etme, canım hiç istemiyor," desem de zorla bir şeyler yedirmişti. Çıktığında tekrar yorganın altına girdim. Şu an günlerce uyuyabilirdim. O an tekrar kapı açıldı ama ben gözlerimi kapatmakta ısrarcıydım. Yatağımda ağırlık oluştu, bu sefer saçlarıma dokunan el ve ensemde hissettiğim nefesle bunun Yiğit olduğunu anladım. Arkama uzanıp sarıldı lakin ona dönemedim. Şu an gözyaşlarım hiç uslanmıyordu. Berbat durumdaydım, nasıl iyi olurdum bilmiyordum. Kendimi nasıl affederdim onu da bilmiyordum. Parmakları gözyaşıma ulaşınca orada bir süre bekledi.

"Bana git deme mavi, söz veriyorum sessizce seni dinleyeceğim." Göğüs kafesimin üzerine oturan dev acıyla ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Uyuyalım mı?" Sesimdeki korkak tını cılız çıktı. "Uyuyalım," dedi hiçbir sözüme ters karşılık vermeyerek. Lakin uykunun tek bir zerresi girmedi gözlerime. Odadaki saatin sesi ve derin derin iç çekişlerimizdi bizi bu ana iten.

Saatlerce aynı pozisyondaydık. Bu sefer ona döndüğümde bana bakıyordu. Tekrar akan gözyaşlarımı parmağıyla itekledi. Alnımdan öptü ama ben hiçbir tepki vermiyordum. "Canının yandığını biliyorum fakat istedikleri de bu mavi. Seni anlıyorum ama senin suçun değil ve suçluları sana söz veriyorum kendi ellerimle cezalandıracağım," deyip bedenimi sıkı sıkı sarmaladı. Bununla avunamıyordum, her ne kadar suçsuzluğumu itiraf etse de yüreğim bunu inkâr ediyordu.

VİSALTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon