Part 27- Gün Bugün.

Magsimula sa umpisa
                                    

Burnunu çektikten sonra oksijen açlığına düşmüş olan ciğerlerini doyurdu Rüya "Haklısın, önce dedemi son yolculuğuna uğurlayalım da, sonra düşünürüz." Gizem arkadaşını teselli edecek kelimeleri arıyor ama bulamıyordu.

"Yanında olmayı çok isterdim canım, orada olamadığım için çok üzgünüm." Dudaklarından bu çelimsiz cümleler dökülürken, sözcüklerin yetersizliğine hayıflandı.

"Biliyorum canım. Biliyorum üzülme." Rüya'nın son sözleri oldu. Gizem telefonu kapattığında duygu karmaşasının içine girmiş debeleniyordu. Dede öldüğü için üzgündü, dahası dede bugün öldüğü içindi. Ama asıl Rüya'nın durumu için üzgündü. Ne yapacaktı şimdi bu kız? Yoksa bu bir işaret miydi? Yoksa Murat'la evlenmemesi için gönderilmiş bir mesaj mıydı? Gizem vesveseyle kendini kurarken Esra odaya girdi,

"Kiminle konuşuyordun öyle sen? Çok üzgünüm yanında değilim falan diye"

"Rüya'yla"

"Üç gün sonra gideceksin işte, sabrediverin azıcık, ne dostlukmuş bee" diyerek kendini koltuğa attı. Gizem kıskançlıktan gözü dönmüş olan arkadaşının beş saniye sonraki yüz ifadesini görmek için sabırsızlandı "Kızın dedesi ölmüş!" dedi pat diye.

Esra kaşlarını çatmış ağzını açmıştı "Nee? Dedesi mi ölmüş? Eee düğün ne olcak şimdi?"

Gizem elini havaya kaldırıp dudağını büktü "Ne bileyim ben ne olacak? Rüya'da onu soruyor zaten, ne yapıcam ben diyor" İkisi de birbirlerine soran gözlerle bakakaldılar.

Bir saat sonra Gizem mutfakta kahvaltılıklardan atıştırırken Kerem'i merak etmeye başlamıştı. Aradı, telefonu kapalıydı. Gizem henüz öğleyin yanında olan adamı günlerdir görmemiş kadar özlediğini hissettiğinde duygularının yoğunluğuna inanamadı. Üç gün sonra Denizli'ye gideceğini hatırlayıp onu çok çok daha fazla özleyeceği için de endişelendi. Onu hemen şimdi yanında istiyordu, ama o yoktu. Sebebi her ne ise, olmadı mı olmuyordu işte. Arıyordun ve bir telesekreter mesajı sana adamın ne denli ulaşılmaz olduğunu anlatıyordu. Kerem'in yapışkan haline öylesine alışmıştı ki, onu bir gün arayıp da bulamayacağını hiç düşünmemişti. Kendi dudaklarından dökülen şikayet cümlelerini hatırladığında utançla dudağını ısırdı. 'Her gün görüşülmez ki, hiç nefes aldırmıyor... Gezmekten yoruldum! Birkaç saat işin mi uzadı? Ay çok sevindim, bende keyif çatarım...' diyen kendisiydi. Hayata ve sevdiği adama fazla şımarmıştı, nankörlük etmişti. Şimdi o istiyordu ama Kerem ortalıkta yoktu. Neyse önünde sonunda çıkar biryerlerden diye düşünmeyi seçerek kendini rahatlattı. Yatana kadar iki kere daha Rüya'yla, bir kerede annesiyle konuştu, Gizem'in annesi babası da Rüya'nın evinde, acılı dostlarının yanındaydı. Orada olmak isteyip olamayan tek kişi Gizem'di ve elinden bir şey gelmiyordu. Gurbetlik zor işmiş arkadaş diye söylenerek yatağına uzandı, bir süre sonra yorgun bedeni uykudaydı.

Henüz gece sabahı bulmamışken huzursuz rüyalarından kaçarcasına uyandı genç kız. Daha güneş doğmamıştı ve aklındaki tek isim Kerem'di. Saate bile bakmadan hiç düşünmeden aradı onu. Telefonun çalma sesini duyunca gülümsedi, en azından artık kapalı değildi.

"Bebeğim iyi misin?"

"Sesini duymak çok güzel. Neredeydin bütün akşam, endişelendim."

"Özür dilerim. Endişelenmeni istemezdim. Bir kaç iş için karşıya geçmiştim, tam dönecekken telefonumu kaybettiğimi fark ettim, onu bulmak için uğradığım yerlere tek tek geri dönmek zorunda kaldım ve çok oyalandım. Saatler sonra bulduğumda şarjı bitmişti"

"Keşke başka bir telefondan arayıp haber verseydin."

"Ha şimdi bulurum, şimdi bulurum derken geçti zaman. Eve döndüm, telefonu şarj ettim falan derken geç oldu, uyuduğunu düşünerek aramadım. Sen neden uyanıksın bu saatte?"

Öyle sıkı sarıl ki...Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon