17. Bölüm

76 8 0
                                    

Satır arası yorum bırakmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.

Keyifli okumalar dilerim...

💦

Bir yok oluşun, bir var oluş olduğunun anlamını bir kendimde gördüm ben. Yok olduğumu düşünürken, esasında hiçte öyle olmadığının yeni yeni bilincine varıyordum. Şu an gerçekten yok olmaya yaklaştığımı hissediyordum lakin, esasında savrulup dağılan parçalarımın bir araya toplarlanmasıyla yeniden var olduğumu idrak etmenin farkındalığını yaşadığım bir andaydım. Karmaşık gibi gelsede, esasında yok olmanın bu denli huzurlu hissettireceğini bilseydim şayet, hiç süphesiz daha önce yok olmayı dilerdim.

Demir'in beni sakinleştiren kokusu doluyordu burnuma. İçime huzur saçan sesini duyuyordu kulaklarım. Sıcaklığını hissediyordu varlığım. Lakin buna rağmen telaşına tepki veripte onu sakinleştirememek beni kahrediyordu. Bunun dışında bana şu an ne oluyorsa olabilir, yok olmak denilen bilinmezlikte sonsuza kadar seve seve kaybolup gitmeye razı olabilirdim.

Yanımdaydı, benimleydi ve bana gelmişti...

"Daha hızlı kullan şu arabayı!"

Ne güzel bir tınısı vardı sesinin. Keşfedilmemiş değişik bir melodi gibi. Öfkeli, sert ve talepkar...

"Zeynep aç gözlerini kurbanın olayım. Bırakma kendini." Demir'in endişeyle kavrulan sesini duymama rağmen hiçbir şekilde tepki veremiyordum. "Allah'ını seversen dayan." İyi olup olmadığımdan bir haberdim. Lakin tepki veriyor olabilseydim şayet, sırf onu rahatlamak için, "İyiyim," derdim. Fakat konuşmak şöyle dursun, gözümü açmaya bile hükmüm geçmiyordu.

"Allah'ım sen yardım et." Sessiz bir yakarma yankılandı kulaklarımda. "Yardım et ne olur. Ona bir şey olmasın." Korku ne illet bir duyguydu. "Volkan daha hızlı sür şu arabayı!"

Yüzümün her bir noktasında parmaklarını hissedebiliyordum. Dokunmaya korkuyormuş gibiydi yüzümde çizdiği daireler. Ve hatta çokta tedirgindi hissettiğim dokunuşları. Ve bu dokunuşları takip eden ise, kulağıma çok yakın bir yere soluduğu ılık nefeslerinin alış verişleriydi.

"Sana yalvarıyorum aç gözlerini Zeynep. Bırakma kendini." Ilık nefesi beni yakan kor bir ateşe dönmüştü. "Allah'ım sen güç ver ona. Yardım et."

"Deniyorum Demir. Yemin ederim deniyorum. Sana bakmak, sana dokunmak istiyorum ama yapamıyorum."

Demir anlını başımın yanına koymuştu, hissediyordum. Usul usul saçlarımı okşadığını, dudaklarını üzerine bastırdığını hep hissediyordum. Tepki vermek mi? Ne yaparsam yapayım, olmuyordu. Araba ani bir frenle sertçe durduğunda fırlayıp gitmememe tek sebep Demir'in güçlü kolları arasında tutuluyor oluşumdu.

"Sedye getirin!"

Gür çıkan sesiyle deli gibi bağrıyor, etraftakilere emirler yağdırıyordu. Beni kucağına alarak hızlıca attığı bir kaç adımdan sonra, muhtmelen getirilen sedyeye beni dikkatlice yatırdı. Kulaklarıma gelen gürtültülü seslerden, ve götürülürken oluşan sarsıntıdan dolayı, kafamın içinde gitgide bir baskı oluşmaya başladı.

Kesik kesik duyduğum seslerin arasında en baskını olanı, Demir'in gür sesiyle dehşet içinde dışa vuran, "Araba çarptı!" demesi oldu.

****

Puslu zihnimde sönük sesler duyuyordum. "Hastayı acil tomografiye alın!" Hastanede olduğumun baya baya farkındaydım. Lakin tepki verememek, işte bu berbat ötesi bir şeydi. "Hadi hadi! Çabuk olun!"

RÜYA GİBİ BİR MASALWhere stories live. Discover now