13. Bölüm

81 8 5
                                    

Satır arası yorum bırakmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.

Keyifli okumalar dilerim...

💦

*****

Başımı geniş cama yaslamış, karanlığın arasından akıp giden yolu izliyordum. Boş bakışlarım, tükenmiş yorgun ruhum, ağlamaktan şişen gözlerimle öylesine bakıyordum karanlığa doğru. Kolay değildi. On üç saati geçkin bir süredir parçlara ayrılan kalbimin sızısıyla, Demir'i arkamda bırakmanın sancısıyla, onu terk etmenin ağırlığı altında ölen hislerimin sarsıcı ve kederli ızdırabını yaşarken, bitik vaziyetime bir merhemin olmaması, çektiğim acının kendi kendine geçmesini dilemek hiç mi hiç kolay değildi.

Fakat buna rağmen ruhumun derinliklerinde, kalbimin her bir köşesinde gitgide harlanan kızgın bir ateşle, sonu gelmeyen bu sancılı yolu bitirmeye çalışmaktan başka çarem yoktu. Demir'e yaptıklarım aklımdan bir saniye bile olsun çıkmamıştı, ve alçakça sergilediğim her tavrımın altında kahrolmuşluğun dibini yaşadım. Derin bir lanet gibi çökmüştü yerle bir olan kalbime ve hiçbir şekilde kaybolmamıştı. Canımı yakan onca hissin arasında birde ızdırap veren düşüncelerim vardı ki, onları susturmaya gücümde asla yetmemişti.

"Bunu yapmaya mecburdun unutma." Derin bir iç çektim. "Sonu yoktu ki. Ne zamana kadar yanında kalabilirdin? Hem, bugün olmasa bile yarın yine gitmek zorunda kalacaktın, unutma. Eğer ki bugün bunu yapmamış olsaydın, eve döndüğünde yine farklı bir şey olmayacaktı. Onca korumanın arasından elini kolunu sallaya sallaya gidebileceğini düşünüyodum herhalde. Öyle değil mi?"

Elimde olmuş olsaydı şayet bir ömür boyu kalırdım ben onun yanında. Elimde olsa bir ömür boyu uzaktan görmeye bile razı olurdum ben onu. O bana bakmasın, benimle tek kelime dahi konuşmasın benim için bir önemi olmazdı. Fakat olmamıştı, içten içe dilediğim hiç birşey gerçek olmamış, kader beni ondan çok uzağı savurarak atmıştı. Ve ben bir kez daha yüzleşmiş olduğum bu acı hakikat karşısında derin fakat cansız bir iç çekmiştim ki, saatler öncesinde yaptıklarım yorgun zihnimde bir kez daha canlanmış ve ben yine ve yeniden asla önüne geçememiştim...

*****

On üç saat on iki dakika önce...

Demir'in köşeyi döndüğünü gördüğümde elimin tersiyle gözümden akan yaşları hızlıca sildiğim gibi yerimden fırladım. Adımlarım her ne kadar ilk başlarda sarsak olsada, gitgide hızlanmaya başlamış, daha sonrasında ise bariz bir değişkenlik göstererek koşmaya başlamıştım. Bir noktadan sonra bacak kaslarım yanmaya başlamıştı lakin içimde yanan ateşin yanında neydi ki hissettiğim bu acı tükenmişlik...

Nasıl yıkılmadığımı asla anlamadım fakat, durmadan, duraksamadan, kendime azıcık bile olsun acımadan yalnızca koştum. Oysa ki benim bir adım dahi atmaya mecalim asla yoktu. Dakikalar sonra perişan bir halde otogara vardığımda, İstanbul yazan tabelayı gördüğüm gibi vezneye doğru ilerledim. Can çekişen adımlarım vezneye ulaştığı anda elimi bankonun üzerine koyduğum gibi nefes nefese, "Ne olur bana yardım edin," dedim. Kalbim yerinden çıkacamış gibi kuruyan boğazımda atıyordu. "Lütfen..." dedim bir kez daha nefes nefese. "Yalvarırım, ne olur. Yardım edin bana."

Kırklı yaşlarını geçmiş gibi duran adamın gözlükleri ardında şoka giren bakışları, perişan göründüğüme emin olduğum halime zimmetlenmiş gibi bakıyordu. "Kızım..." dedi demesine fakat, davamı saniyeler sonra güçlükle gelebilmişti. "İyi misin?" Az kaldı adam kekeleyecekti. "Nasıl yardım edebilirim sana? Nedir bu telaşın?"

RÜYA GİBİ BİR MASALWhere stories live. Discover now