16. Bölüm

108 12 1
                                    

Satır arası yorum bırakmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.

Keyifli okumalar dilerim...

💦

*****

Bumerang

Sert ağaçların geniş çatallı dallarından yontulup kılıç keskinliği verilen; kıvrık bir sopa biçiminde fırlatırıldığı yerden geri dönebilen bir av aracıdır bumerang. Yani bir tür silah...

Bu silah, sert kayaları yarıp fırlayan bir taşkıran gibi bütün korkularımı, günlerdir kuytu köşelere çekilen öfkemi, kaygılarımı gün yüzüne çıkartarak ruhumda salınmaya başladığında, yüksek dağlar da kar ve buzulun birlikte oluşturduğu çember biçiminde ki çukurun içine düşen bir buz yalağına haps olmam için bana fırlatılarak geri dönmüştü.

Aylar sonra, haftalar sonra, günler sonra yeniden...

*****

İki ay, iki hafta önce...

"Anne..." Elimde tatlı kaşıyla cezvede pişen kahveyi karıştırken, dipdibe olmamıza rağmen beni duymayan anneme, "Anne..." diyerek sessizce bir kez daha seslendim. "Bir baksana bana. Kime diyorum?"

"Ne var Zeynep? Ne var?" Annemin sinirli bakışlarına maruz kalmama rağmen üzerinde durmadan, "Yani bu Serhat şimdi burda mı kalacak?" diye sordum. Annem bir yandan tabakalara tatlı koyarken, bir yandan da bana gözlerini devirerek sinirle soludu. "Niye bizde kalıyor ki?" dedim yine tavrını üzerime alınmadan. "Gitsin kendine kalacak başka bir yerde bulsun. Ne bileğim, Esma yengeler ev falan tutsunlar olmadı. Bizden başka kalacak yer mi yok?"

"Kızım sen sağır mısın?" diyen annem, anlaşılan bu akşam beni terslemeye doyamıyordu. "Babanın konuştuklarını duymadım mı? Burda kalacakmış işte. Ben ne diyeyim?"

"Duydum anne duydum," dedim. Gözlerimi devirdim. "Sen babamla yinede bir konuşsan sonra. Serhat bizde kalmasın desen. Olmaz Suat, ev küçük zaten. Biz ancak sığıyoruz falan deyip bahane etsen. Olmaz mı?" Salondan gürültüler gelmesine rağmen mutfak kapısına doğru kaçamak bir bakış attım. "Anne benim gözüm bu Serhat'tı hiç tutmadı," dedim sessizce. "Hiç güvenilir birine benzemiyor."

Servis tabağına ikramlıkları koymaya kısa bir ara veren annem, haketmişim gibi sinirli bir bakış fırlattı bana. "Babanla İsmet amcan konuştu anlaştı," dedi. "Ben babana istemiyorum desem beni dinleyecek mi sanki?" Yeşil gözlerinde bu defa sinir değil, sitemli bir ifade barınıyordu. "Sanki babanın inadını huyunu bilmiyorsun Zeynep. Ne desemde dinlemeyecek beni." Bakışlarını hazırladığı servis tabaklarına doğru çevirdi tekrar. "Çocuk iş kurar kurmaz gidecekmiş zaten öyle konuştular. Önümüzde ki hafta burda bir adamla görüşeceğini söyledi Esma. Lokanta işimiyimiş neymiş. Ortak olacaklarmış galiba, orasını tam anlamadım. Ama kesinleşsin kendisine kalacak bir yer bulur."

"Anne işi ne zaman kuracakları belli mi ki sanki?" dedim oflanarak. "Aylarca sürse ne yapacağız? Serhat aylarca burda mı kalacak?"

"Zeynep uzatma." Annem sinirle bir ayağını yere vurduğunda, "Off iyi tamam," dedim. "Uzatmıyorum, tamam sustum. Ama ben sana şimdiden söylüyorum anne. Bu Serhat tekin bir adam değil. Zeynep dedi dersin."

Cezvenin içinde köpürmeye başlayan kahvenin köpüğünü fincanlara koyarken anneme ters ters baktım. Lakin ben anneme doğru bakarken ne yazık ki o bana doğru bakmıyordu. Şaşırmış mıydım? Tabi ki hayır! Çünkü benim duygu ve düşüncelerim ilginçtir ki karşı tarafa istediğim gibi asla ulaşamıyordu. Derin bir nefes vererek işime odaklandım. Ve kahveler hazır olduğunda üzerimde ki gül kurusu kısa pileli elbisemi düzeltmiş, elime tepsiyi almış, ve annemin arkasından salona doğru ilerlemeye başlamıştım.

RÜYA GİBİ BİR MASALWhere stories live. Discover now