8. Bölüm

145 12 7
                                    

Satır arası yorum bırakmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.

Keyifli okumalar dilerim...

💦🖤

*****

Şu kısacık zamanda kaç kez ölümle burun buruna geldiğimi katiyen bilmiyordum. Bana zecren dayatılan bu döngüyü dileyerek yaşamayıda kesinlikle ben seçmedim. Kaderimin akışı nasıl işler, ömrüm şuan da, tamda burada bu şekilde son bulur muydu bundan da pek emin değilim. Lakin tek mucizem yanımda olmadığı için şuan ölümüne korktuğum hakikati kalbime çöken ağırlıktan ziyadesiyle hissedebiliyordum.

Birinci celladımın sol eli hala sertçe abandığı saçımda, diğer elide anlıma dayadığı buz gibi silahtaydı. Hapsolduğum bedenden kurtulmak istesem bile yengecin kıskaçları gibi saçımı sıkıca tutuşundan dolayı hareket etmem imkansız, karşılık vermem ise söz konusu bile değildi.

"Sakın yanlış bir şey yapma. Burdan çıkışın yok!" diyerek sert bir dille celladıma hitaben şaka yapmadığını tekrarladı bana, "Hanım," diyen kehribar göz rengi olan koruma.

Ya celladım beni bırakacaktı, ya da Allah bilir celladıma ne olurdu?

Çok değil saniyeler öncesinde ruhuma fevkalade huzur veren sessiz orman, şimdilerde korkunçlaşan olağan dışı bu vaziyette karşı tüm cömerliği ile ev sahipliği yapıyordu.

"Yaklaşmayın lan!" dedi celladım kudurmuş bir hiddetle. Saçlarıma biraz daha asıldığı sırada, "Eğer siktir olup gitmezseniz sikerim belanızı! Bu kızı elimden sağ alamazsınız! Bırakmam!" diyerek, sonucu açık seçik imtina etmeden dile döküşüyle dehşette kapıldım. Hissettiğim acıdan gözlerimi sıkıca yumdum. Celladım da kendinden son derece emin konuşuyordu.

Yani bu adamı ya bırakacaklardı, ya da Allah bilir bana ne olurdu?

Hayat ne garipti. Aynı soruyu iki farklı kalıpta dile getirmekte oldukça enterasan bir detaydı bana göre. Fakat her ikisininde gerçeklik payı bir hayli yüksekti ve bu durum beni çıldırmanın eşiğine getiriyordu.

"Bırak beni," diyebildim güçlükle. Çektiğim acıdan dolayı sesim epeyce boğuk çıksada, "Ne istiyorsun benden?" diyerek sürdürdüm kapanmamış hesabımım sorusunu. "Ne derdin var senin benimle? Söyle!"

Öyle zor gelmişti ki bu soruları dile getirmek. İki gün boyunca ellerinde rehin tutulmama rağmen hiçbir koşulda başıma bunların neden geldiğinin cevabını öğrenememiştim. Gözümden acı içinde akan yaşlarla, başımda hissettiğim inanılmaz acıyla neye kurban gittiğimi bir türlü bilmeden aynı şeyleri tekrar ve tekrar yaşıyordum.

Ne için? Ya da kim için yaşıyordum ben bütün bunları?

Celladım saçıma yapıştığı eliyle başımı kendisine doğru çevirerek mümkünmüş gibi silahı anlıma iyice bastırdığında, titreyen ellerimi beni çaresizlik içinde bırakan saçıma sarılı eline tırnaklarımı geçirerek daha çok yapıştım.

"Serhat ağabeyine sor," dedi. Pis sırıtışı mide mi ağzıma getirdi. "O söylesin sana niye burda olduğunu." Hep tahmin ettiğim olasılıkların doğru olduğunu sesli duymak düşüncelerimde el çırpmama sebep oldu. "Arayalım mı Serhat ağabeyini ha? İster misin? O güzel başına ne çoraplar ördüğünü kendisi anlatsın mı sana?"

Celladımın elinden sağ kurtulabilecek miydim bilinmez lakin, iç sesimin beni yanıltmadığına gerçekten çok sevinmiştim. Başıma gelen her türlü belanın içinde Serhat pisliğinin parmağı vardı.

RÜYA GİBİ BİR MASALWhere stories live. Discover now