BÖLÜM 2

10K 259 51
                                    

HOŞ GELDİNİİİİZ. ZATEN 2. KİTABI ÇIKARTMAYI ÇOK İSTİYORDUM SİZ DE İSTEYİNCE ÇOK MUTLU OLDUM. ARTIK SİZİN İSTEDİĞİNİZ ŞEKİLDE, BOL BOL YAZACAĞIM. OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. BİR DE BİRİNCİ KİTABI OKUMAYAN VARSA ÖNCE ONU OKUSUN DAHA İYİ ANLAR. PROFİLİMDEN BULABİLİRSİNİZ.

"Korkma," dedi Siyah ellerini kaldırarak. "Bir şey yapmayacağım."

"O zaman neden üzerime geliyorsun?" Korku dolu gözlerle etrafıma bakındım. Yardım edebilecek birilerini aradım.

"Sadece yanına gelip senden özür dileyecektim. Korkuttuğum ve ısrarcı olduğum için özür dilerim."

"Sorun değil, ben taksiyi beklerim. Sen burada kalma lütfen."

"Çekinmeni anlayamıyorum. Ne yaptım sana?"

Ona neden korktuğumu söyleyemem, hastalığı yüzünden olduğunu öğrenirse kendimi berbat biri gibi hissederim ki sanırım öyleyim. Ona destek olmam gerekirken kaçıyorum ve tek konuştuğu kişi de benim. Kendimi zorba biri gibi hissediyorum.

"Baksana," dedim tam gidecekken. "Beni eve bırakabilirsin."

Şaşkınlıkla bana baktı. "Emin misin?"

"Evet." Arabasına bindim. "Ama tam önünde bırakma olur mu?"

"Tamam merak etme."

Zorba biri olmamalıyım, hasta olabilir ama iyileşmesi için desteğe ihtiyacı var ve tek iletişim kurabildiği kişi benim.

Arabayı çalıştırdı. "Epey korkmuş görünüyordun oysa, binmene çok şaşırdım."

Sorma ben de... Bulut bu yaptığımı görse beni resmen saç baş döver ya. "Şaşırılacak bir şey yok." Onu inceledim; ince ve uzun parmakları vardı. Birkaç siyah yüzük takmıştı ve saçlarının perçemleri yanaklarına düşmüştü. Okul tişörtünün üzerine siyah ince bir kazak giyinmişti ve ayaklarında siyah converse ayakkabılar vardı. Arabada renkli tek bir detay bile yoktu. Siyah ve beyazdı... 

Bir sigara yaktı ve parmaklarının arasına alıp direksiyonu tek eliyle çevirdi. Elleri ve kolları damarlıydı, çene kemikleri belirgin ve sivriydi. Çok değişik biriydi. "Gözlerin annene mi çekti babana mı?"

Kaşları çatıldı. "Sanırım anneme."

"Benim de gözlerim babama çekti, onun da yeşil gözleri var. Ama senin gözlerin biraz ürkütüyor."

Dudağının sağ kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı ve sigarasından derin bir duman çekti. "Farkındayım."

"Sen nerede oturuyorsun?"

"Ben buraya yakın olan kasabada oturuyorum."

Yüzüm buruştu. "Orayı biliyorum, neden oradasın ki? Orası çok ürkütücü bir yer, insanları da tuhaf."

"Benim ailem de o tuhaf insanlardan."

Dudağımı ısırdım. "Özür dilerim, sadece bazıları yabancılara karşı çok saldırgan oluyor."

"Evet, yabancıları sevmeyiz."

"Ama benimle sen tanıştın."

Omuz silkti. "Bazen tutarsız davranıyorum."

"Burada durur musun?"

"Tabi." Arabadan indim ve kapıyı kapatmadan bir süre durdum. "Korktuğun gibi bir şey olmadı değil mi?" dedi hafifçe gülümseyerek. "Hala hayattasın."

"Evet, teşekkür ederim." Tam kapıyı kapatacaktım ki bana seslendi.

"Doğa, bir gün kasabama gelmek ister misin?"

"Emin misin? Yabancıları sevmiyordunuz."

"Sen benim için artık yabancı sayılmazsın."

"Ben yine de gelmek isteyeceğimi sanmıyorum. Okuldan birkaç arkadaşım merak edip gitmişler ve çıkışa kadar kovalanmışlar."

"Ben olduğum sürece sana zarar veremezler."

"Teşekkür ederim, ben almayayım."

"Bir gün gelmek isteyeceğine eminim. Sonra görüşürüz."

"Görüşürüz."  O devam ederken ben yeniden ürpermiştim. Neden gitmek isteyeyim ki o deli kasabaya? Abartmıyorum içindeki herkes deli gibi davranıyor. Arkadaşlarımı ellerinde bıçaklarla kovalamışlar. Siyah'ın ailesi de o deli kasabalılar gibiymiş. Onun neden bu kadar yabani olduğu belli oldu. Ama neden kasabadaki okula gitmek varken buraya gelmişti? Bunu sormaya unutmuştum.

Eve girdiğimde annemle babam çıkmak üzereydiler. "Nereye?"

"İş seyahatine çıkıyoruz kızım, Bulut, Doğa sana emanet oğlum. Dikkat edin kendinize." Annem uzandı ve ikimizi de öptü. 

Babam da beni öptü ve Bulut'un kulağına bir şeyler söyledi. Çıktılar.

"Bir hafta bana katlanacaksın artık," dedi kafama vuran Bulut.

Yanağına bir tokat attım. "Sinirlendirme beni Bulut."

"Lan abine nasıl vuruyorsun sen?"

"Ne abisi mal?"

"Ben senden beş dakika önce doğdum, adam ol." Omzuma vurdu ve sinirlenip üzerine atladım. Saç baş birbirimize dalmıştık ki Bulut'un kolunu ısırdım. O saçlarımı seçerken biraz fazla çekti ve çok canım acıdı. Ben ağlamaya başlarken Bulut hızla saçımı bıraktı.

"Ağlama lan tamam, özür dilerim."

"Hayvan, ne biçim çekiyorsun? Yarısını koparttın saçlarımı."

Gözyaşlarımı sildi ve kafamı öptü. "Tamam ağlama, sus."

"Git başımdan." Gözlerimden yaşlar yeniden süzülürken ona bir şaplak attım ve çantamı alıp yukarı çıktım. "Gelme sakın!" diye bağırdım ve odama girdim. Üzerimi değiştirdim ve yarının ders programını çantama koyup biraz test çözdüm. Bizim okul ilk gün falan dinlemiyor hemen ders anlatıyordu. 

Acıkınca bir sandviç yedim ve duş alıp yatağıma geçtim. Geç olmuştu. Kulaklıkla biraz müzik dinledim ve uykum gelince müziği kapattım. Hava sıcak olduğu için ince pijamalar giyinmiştim ve üzerime örtecek bir şey almamıştım. Pencerem açıktı ve beyaz tül perdem tatlı gece rüzgarıyla havalanıyordu.

Uykuya daldım ama çok geçmeden takır tukur seslerle uyandım. Ay ışığı odamı aydınlatıyordu. Pencerenin önüne tünemiş birini görünce uyku sersemi tepki veremedim. Gözlerim yarı açık yarı kapalıydı. Rüzgardan dolayı uçan perde Siyah'ı bir gösteriyor bir gizliyordu. Bana büyülenerek bakıyordu, siyah kuyu gözleri transa geçiriyordu beni. 

Kapım açıldığında gözlerim tamamen açıldı. Bulut gelmişti. "Uyudun mu ya? Ohoo."

"Ne?" dedim uyku sersemi pencereye bakarak. Rüya görmüştüm. 

"Neyse uyu sen, canım sıkıldı da ondan geldim. İyi geceler."

"Sana da." Ama uykum kaçmıştı. Siyah'ın beni davet ettiği kasaba çok kafamı karıştırmıştı. Laptobumu açtım ve sandalyeme oturdum. Saçlarımı gelişigüzel toplayıp gece lambamı açtım. Saklıköy Kasabası yazdım ve arattım. Bir sürü haber manşeti çıktı, hepsi trajedi doluydu. 

Seneler önce kasabalarına giren bir grup genci yakarak öldürmüşler. 90'lı yıllarda ayin gerçekleştirirken kurban vermek için dışarıdan kasabalarına gelenleri avlarlarmış. Bir sürü insan burada kaybolmuş. Polisler bile buraya girerken çekinirlermiş. İyi de Siyah beni neden bu kasabaya davet etti ki? 

Kafamda o kadar çok soru işareti vardı ki biraz daha bakındım. Hem neden ayin yapıyorlardı ki? Neden kurban veriyorlardı? Hangi dine inanıyorlardı? Satanistler miydi yoksa? İnsanları öldürüp ne yapıyorlardı? Ne olduğuna inanıyorlardı? Yoksa onları yiyorlar mıydı? 

Saatlerce araştırdım ama açık açık bir şey yazabilen olmadı. Ben neden merak ediyordum ki? Neden kafama takılmıştı? Siyah benimle beraber girersen sana hiçbir şey olmaz demişti. Neden gelmemi istiyordu ki? En önemlisi de bana orayı neden göstermek istiyordu? Ondan yeniden korkmamdan endişelenmiyor muydu? Peki ya ben gidecek miydim?

Sizce gitmeli miyim?

SAPLANTILI AŞIK 2 (+18)Where stories live. Discover now