Bölüm:44 "Bitmeyen Gece"

737 76 96
                                    

    Aslında birkaç bölüm daha geçmişte kalmamız gerekiyordu. Ama Cansu'yu çok merak ediyordunuz ve sizi daha fazla üzmemek için bu bölüm gelecek hakkında oldu. Geçmiş hakkındaki bölümleri arada bir atacağım. Çünkü geçmiş geleceğin aynası olacak. Bölüm biraz geç geldi. Biliyorum. Ama okulla ve özel hayatomla ilgili ciddi problemeler yaşıyorum ve vaktim olsa bile bir türlü yazamıyorum. Bu bölümü de defalarca yazıp sildim. Hatta iki gün önce bitirmiştim. Atılmaya hzırdı. Ama istediğim gibi olmadığı için silip tekrar yazdım. Neyse sizi daha fazla merakta bırakmadan bölümle başbaşa bırakacağım... Keyifli okumalar...

Bol Bol yorum yapmayı ve Oy vermeyi unutmayın....


Bölüm: 44 "Bitmeyen Gece"

" Bu bizim son vedamızdı. "

Barış

Sedye dışarıya çıkarken hepimiz birinin bunun şaka olduğunu söylemesi umudu yerle bir oldu. O ölmüştü. Kimse "Şakaaaaa!" diye çığlık atıp bizi mutlu etmedi. Hiç kimse yaşama umudu olduğunu söylemedi. Hiç kimse bize tutuna bileceğimiz bir dal uzatmadı. O ölmüştü ve biz yıkılmıştık. Cansu ölmüştü ve bir dünya yıkılmıştı. Hepimizin dünyası yıkılmıştı.

"Hayır o ölmedi!" Arya çığlık atarak sedyeye koştu. Örtünün altındaki cansız bedene sarılırken dudağından hıçkırıklar yükseliyordu. "O ölemez"

Savaş göz yaşlarına hakim olmaya çalışarak Arya'nın yanına ilerledi. Delirmiş gibi bağıran kızı omzundan tutarak geriye çekti. Arya onu geriye çeken Savaş'tan kurtulmak istedi. Ama o kadar tükenmişti ki sonunda yere yığıldı. Bayılmamıştı. Ama yerden kalkmadan ağlamaya devam etti.

Arya'nın aksine daha yavaş ilerledim sedyeye. Yaşlı doktor onunla vedalaşmamız için hemşireleri geri çekmişti. Şimdi üzerinde ay ı taşıyan sedye Arya'nın hıçkırıkları eşliğinde uzun koridorda duruyordu.

Elimi yavaşça güzel yüzünü örten örtüye uzattım. Elimdeki tüm kan çekilmiş gibi hareket ettiremedim. Bakışlarım hemen solumda bana bakan Barlas Tansı'ya kaydı. Yumruk yaptığı elini sıkmış acısını içine haykırmak ister gibi Cansu'ya bakıyordu. Şimdi ise örtünün altındaki cansız bedene bakmaya korkuyormuş gibi bana bakıyordu.

Örtüyü yavaşça kaldırdım. Onu son kez görecektim. Bu bizim son vedamızdı. Önce siyah saçları gösterdi kendini. Dip kısımlardan çıkan sarı teller oun bir zamanlar sarışın olduğunu haykırıyordu. Sonra ela gözlerini kapatan göz kapaklarını gördüm örtüyü biraz daha kaydırıp tüm yüzünü ortaya çıkardım. Normalden daha beyaz ve solgun olan yüzü edebi uykusuna teslim olmuş gibi gevşemişti. Arabadayken veya nemli toprağın üzerindeyken bile bu kadar ölü değildi. O gerçekten ölmüştü.

Gözümden akan bir damla yaş havada süzülerek yüzüne düştü. Konuşmak istedim. Ona neden gittiğnini sormak istedim. Neden sözünü tutmadığını sormak istedim. Karanlık dünyamı zifiri karanlıkta bırıkatığını anlatmak istedim. Ama dudaklarımı aralayıp tek kelime etmedim. Ona söyleyeceğim şeyleri söylemedim. Çünkü bir insanla paylaşacağınız şey kalmadığında o insan da kalmamıştır. Oysa ben bunu istemiyordum. Benim için hala o var olmalıydı.

Kana bulanan elimi avcumun içine aldım. Ona hoşçakal demek istedim. Ama o giderken ben nasıl kal diyebilirdim ki? Avucumun içindeki eli baş parmağımla okşadım. Bu eller kendi derdini bir kenara atıp başkalarının dertlerine uzanan ellerdi. Bu eller Arya ağlarken ona sarılan ellerdi. Bu eller Arda'nın canını acıtsa da yere düştüğünde kaldıran ellerdi. Bu eller benim yaralarımı sarmaya çalışan ellerdi ve şimdi sadece duruyordu. Hiçbir şey yapmadan öylece duruyordu.

BİR KABUSUN ORTASINDA  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin