23#Minik Kız ve Sarı Saçlı Genç Oduncu

37 7 7
                                    

İhtiyaç.

Kesinlikle Adar'ın benim için tanımı buydu. Ona aşık olmuştum, evet. Ona her zaman hayran kalıyordum, evet. Ama Adar, benim için bundan çok daha fazlasıydı. Onunla olmak, en az yemek yemek, su içmek ve hatta nefes almak kadar hayati bir durumdu benim için. Yanımda olmadığında aldığım nefes bile eksikmiş sanki. Güneş hep yarım doğmuş sanki dünyama, öyle bir ihtiyaç Adar benim için. Bunu, belki onu ilk gördüğümde anlamamıştım ancak şimdi dudaklarına hapsederken beni ve dudaklarıma hapsederken onu, anlıyordum.

Onu öpmeye başlamamın üzerinden tamı tamına sekiz saniye geçtikten sonra artık kalp sızım dayanılmaz bir seviyeye ulaşmıştı. Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda gözlerimi açtım ve bir adım geriye atarak hem dudaklarımın üzerindeki dudaklardan hem de belimi saran ellerden uzaklaşmış oldum.

Ne zaman yere inmiştik veya ne zaman kendi boyutumuza dönmüştük? Hiçbir fikrim yoktu ancak şu an bunu düşünecek vaziyette değildim. Zira artık dövüş salonda değildik. Yaklaşık yedi yüz kişi ile birlikte GARD'ın büyük yemekhanesindeydik ve işin asıl kötü tarafı kâhinlerden, büyücülerden, zaman yolcularından, element kontrolcülerinden Zonga'ya kadar herkesin gözü ben ve Adar'ın üzerindeydi.

Yaklaşık üç yüz tane 18- birey olmasaydı iyiydi de...

Endişeyle alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Gözlerim Zonga'nın gözlerine değdi önce ve hemen ardından arkasında duran Glenalar'a. Alt dudağım dişlerimden kurtuldu ve akabinde ağzımı bir karış açmak suretiyle aşağı doğru hareket etti. Gözlerim de duruma uyuma sağlayıp kocaman açılırken yaşadıklarımın gerçekliğini sorguluyordum.

Arel, Ezgi, Eğitmen Tokun ve daha adını hatırlamadığım Satürn, Venüs, Dünya, Uranüs, Neptün... Hepsi buradaydı. Üstelik diğerlerini olmasa da Arel ve Ezgi'nin öldüğünü kendi gözlerimle görmüştüm ancak şimdi hiçbir şey olmamış gibi bizi izliyorlardı.

Artık pes ediyorum, bu GARD benim anlayabileceğim bir yer değil!

Beynim, Ezgi'nin gözlerimin önünde bir Yurei'ye 'anne' diyerek ölmesini ve Arel'in Samir cüceler tarafından parçalara ayrılmasını tekrar tekrar bana izlettiriyordu. Midemin bulanmasının ise bana hiç yardımcı olmaması bir yana yetmezmiş gibi babamı hatırladığım için dolan gözlerim durumu daha berbat bir hale sokuyordu.

Babam da beni özlemiş miydi acaba? Beni çok sevdiğini biliyordum. Bazen saatlerce yüzümü izler ve babam olduğu için kendini çok şanslı hissettiğini söylerdi. Böyle zamanlarda ona gülerek karşılık verir ve onu ne kadar sevdiğimi dile getirmekten büyük mutluluk duyardım. Annem ise ikimize de sitem eder ve ve bizi kıskanmaktan nefret ettiğini dile getirirdi. İkisini de çok severdim ama babam benim için her zaman bir babadan daha fazlası olmuştu.bu yüzden ona olan sevgim bambaşka bir boyuttaydı.

Şimdi ise birbirimizden oldukça uzak düşmüştük ve aradaki mesafeyi aşmaya ikimizin de gücü yetmiyordu.

"Glenalar haricinde herkes derhal burayı terk etsin! Hemen!"

Zonga'nın sesi büyük yemekhanede yankılanırken söylediği her şey bir emir niteliği taşıdığı için birkaç dakika içinde yüzlerce kişi yemekhaneden çıkmıştı ve sadece on bir kişi kalmıştık.

En azından kapı büyüktü, yoksa birkaç kişinin ezileceğine emindim.

Bakışlarımı GARD'daki her şey gibi son derece büyük olan kapıdan çevirip tekrar Zonga'ya döndüm. Bakışlarından bir şey anlamak mümkün değildi. Son derece ifadesiz bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Göz kontağımız uzun süre kopmazken neden sadece bana baktığını düşünüyordum. Sonuçta öpüşme eylemi tek kişilik değildi ve iki kişi ile yapılırdı. O halde neden sadece bana bakıyor bu lanet olası adam?

GÜNEŞİN KAHİNİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora