18#Kazara Savaş

31 16 0
                                    

Multimedya: Alec Benjamin 'Water Fountain'

~
"Acele et seni lanet olası, ölüyorum burada!"

"Pardon ya, kusura bakmayın aybüke hanım! Etrafımı saran onlarca askerin içinden çıkıp size gelemediğim için!"

Ve daha cümlesi bitmeden kılıcıyla bir askerin daha gövdesini biçmişti. Her birkaç saniyede bir bir askeri biçiyordu ancak buna rağmen askerler sanki bölünerek çoğalıyordu. Ben ise kullanmayı bile bilmediğim kılıcı elime almış ve rastgele savuruyordum. İşin kötü yanı birkaç askeri aklamıştım ve onlara bir türlü bakamıyordum. Ah hayır! Ne zaman normal bir tarih öğrencisiyken kendimi bir anda milattan önceki bir savaşta asker öldürürken bulmuştum?

Düşüncelerimi yarıda kesen tam boynumun yanından santim farkıyla geçen kılıç oldu. Boğazım yırtılırcasına bir çığlık attıktan sonra rastgele savurduğum kılıç adamın boynunu ikiye böldü ve bu görüntü bir çığlık daha atmama neden oldu.

"Hemen şu an ya beni kurtar ya da orada öl seni işe yaramaz barbar herif!"

"Senin o saçma savaş merakın yüzünden bu haldeyken nasıl beni suçluyorsun lanet kadın?"

"Bağırma bana!"

"Bağırmıyorum!"

İkimizde savaşın ortasındayken ve çığlık çığlığa bağırırken bu yaptığımızdan daha saçma bir tartışma olamazdı. Üstelik o kendisini korumayı oldukça iyi başarıyordu ancak benim şans eseri sürdürdüğüm savaşım her an sona erebilirdi. Keşke kılıç talimlerini yeteri kadar dinleyip biraz kendimi zorlasaydım. İtiraf ediyorum özel güçlerime güvenerek fiziksel güç gerektiren hiçbir dersi umursamamıştım ama o lanet heriflerden kimse bana zaman yolculuğu sırasında güçlerimin işe yaramadığını söylemedi!

Ne de olsa bir musibet bin nasihatten iyidir!

Arkamdan bir erkeğin bağırma sesi gelince tam arkama dönüyordum ki az ilerimde duran Adar hızla kemerinin arasından çıkardığı hançeri bana doğru fırlattı. Bir kez daha çığlığım tüm savaş meydanında yankılanırken hançer kulağımın birkaç santim uzağından son sürat geçti ve tam arkamda duran adamın kalbine saplandı. Adam saniyeler içinde yere yığılırken kılıcımı tekrar rastgele savurmaya başladım. Sanırım az önce hayatımı kurtarmıştı...

Tam o esnada etrafımızdaki askerler arasında bir hareketlilik oldu ve ileride oldukça kalabalık olan bir yere doğru koşuşturmaya başladılar. Daha biz ne olduğunu anlamadan etrafımız tamamen boşalmıştı. Anın rahatlığıyla elimdeki kılıcı yere doğru savurdum ve rahat bir nefes verdim ama kızgın bir boğa gibi yanıma yaklaşan Adar'ı görünce rahatlığım bir anda yok oldu. Yerdeki onlarca ceset yetmezmiş gibi bir de onun böyle sinirli bir şekilde üzerime gelmesi ruh sağlığıma hiç yardımcı olmuyordu. Yanıma ulaştığında burnundan soluyarak konuşmaya başladı.

"Az önce bağırıyordun, bir daha denesene."

"Elindeki o kılıçtan kanlar damlarken mi? Hiç sanmıyorum."

Gözlerini kapatıp kafasını gökyüzüne çevirdi ve sabır dilenircesine derin bir nefes aldı. Ben o sırada neye mi bakıyordum? Tabi ki dünyanın en kusursuz heykelinden alınmış gibi duran çıkıntılı adem elmasına. Aç bir kurt gibi baktığım adem elması yutkunması ile birlikte aşağı yukarı hareket edince elimde olmadan kendimi iç çekerken buldum. Sanırım nefes alma sesim kulağına gitmiş olmalı ki hızla kafasını indirdi ve sorgulayıcı bakışlarla bana baktı. Derhal kendime çeki düzen verdim aynı sorgulayıcı bakışlarla ona karşılık verdim.

GÜNEŞİN KAHİNİWhere stories live. Discover now