//dört\\

357 13 0
                                    

Gülce'nin ağzından...
Sabahlardan nefret ediyorum. Okula gitmek zorunda olmaktan da ve bu saatte beni kahvaltı için zorlayan annemden de.
Her zaman göründüğüm gibi hazırladım. Bugün günlerden perşembe olmalıydı.
"Anne anlasana sabahları midem hiçbir şey almıyor" dedim.
"Ama kızım kafan çalışmaz ki hem derslerde de başarılı olamazsın."
Her sabah aynı muhabbet.
Yemek yerken dün Hale'nin bana söylediklerini düşündüm. Bu arada Hale en yakın arkadaşım olur.
Kendisi inanılmaz zeki ve oldukça havalıdır. Ama popüler değil.
Sınıfı o kontrol eder şöyle ki o gülerse herkes güler ama huysuz bir halindeyken herkese kan ağlatır. Ama kendisine zararı olmayan küçük karıncaları da ezmez. Kendisine kötü davranılmasına izin vermez. Feminist takılır. Beline kadar uzanan kat kat kızıl kahve arası saçları ve süt beyazı bir teni vardır. Gözleri yeşil gri arası bir tonda. Tamamen değişik bir stili var. 60'lar dan 2000'lere kadar değişik tarzları kendine uydurur. Modayı da çok sever.
Neyse bana dün Rıfat la ilgili belki doğru belki yanlış yorumlar yaptı ve bu aklımı hepten karıştırdı. Bu arada yemeğimi bitirmiş yolda ilerliyordum.
Rıfat,Hale'nin deyimiyle pasif ve tehlikeli popüler grubunda yer alıyordu. Yani ne yaptığı belli olmayan ama bütün okulun peşinde süründüğü sert çocuk. Dün gözlerimin içine bakması ve sonrada sınıfa gelip deftere bakması gerçekten garipti.
Ama gözlerimin ta içine baktı. O bakarken sanki içimde bir deprem oldu. Kolay bi şekilde etkisi altına girdim yani. Hale'de beni bu konuda uyardı. Beni kötü emellerine alet edebilirimiş.
Yav beni kim ne etsin be gardaş?
Ama Allah'ı var yakışıklı çocuk. Yani uzun boylu, cüsseli. Saçları koyu bakır rengi gibi. Kemikli bir yüzü var. Yüz hatları orantılı. Gözleri de koyu renklerin karışımı gibiydi. Çok net seçemedim. Ve o gözleri ile benim gözlerime baktı.
Okula geldiğim zaman zil daha çalmamıştı. Ben yine de direkt sınıfa gittim.
Hayır, olamaz. Duvara yaslanmış duruyordu. Beni görünce yüzünü tuhaf bir gülümseme ile değiştirdi. Ebeninki ama.
Yere baka baka sınıfın kapısına doğru ilerledim. Sonra sınıfın kapısı açıldı. Hale karşımdaydı şimdi. Oh. Bu kadar ürkek olmamalıyım diye düşündüm. Tamam işte başlıyoruz.
"Günaydın " dedi Hale canlı sesiyle. Hala bana bakıyordu. Rıfat amacın ne?
"Günaydın" dedim ben de kuru bir sesle.
Hale sinirli bir şekilde bakıyordu. Gözlerimi açtım.
Kahretsin hala bana bakıyordu.
Şu kadar söyliyim ağlamak geliyor içimden. Yanındaki arkadaşları da bakıyordu üstelik. Yuh ya!
"Kendine gel" dedi Hale ölümcül bir fısıltıyla
"Hale hadi sınıfa geçelim." dedim.
"Hayır. Madem sana bakmak istiyor bırakalım da baksın. " dedi.
Agresif olmak istemiyorum. Hele de şu anda.
Onu takmayarak sınıfa gitmeye çalıştım. Ama nafile,beni durdurdu. Yüksek bir sesle.
"Hadi kantine gidelim."dedi.
Eğer o da arkamızdan gelirse kesin bu işte bir şeyler var demenin Türkçe meali oluyordu bu.
"Hale yorgunum."dedim.Bu sefer sınıfa gittim. Ve Rıfat'ı takmadım.
Hale'de peşimden geldi.
"Sen hasta falan mısın ya da beni zor durumlara düşürmeyi çok mu seviyorsun." dedim sakin ama her an kavgaya hazır ses tonunmla.
"Onunla oynayabilirsin. Sen kendini kullanmayı bilmiyorsun bence." demez mi bi de.
"Hale yeter artık sabah sabah." dedim.
"Hala kapının önünde bekliyordur seni." dedi.
"Beklemeye devam edebilir" dedim ben de bıkkın bir halde.
Bakın daha önce hiç böyle bir şey yaşamadım. Yani gönül işleri falan hep ters gitti ben de. Kaldı ki Rıfat'tan bahsediyoruz.
Hale bir konuda haklı olabilirdi. Kendimi kullanamıyorum.
Ah be Rıfat. Aklıma meteor düşmesi gibi düşün ve peşinde milyonlarca soru getirdin.

Sometimes The Shit Breaks You Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin