✓ HENÜZ VAKİT VARKEN, HAYATTA KALMAK İÇİN ÇABALA

9.2K 1K 1K
                                    

"BÖLÜM 3"

Kızıl Saçlı Cadılar'ın Hüzünlü Melodisi bir veda senfonisi gibi kulaklarımızda yankılanıp durdu bütün orman yolu boyunca. Ormanın her taşı,her karışı hüzünle ağdalanmıştı. Acıyla törpülenmişti. Gözyaşlarımız büyük bir taşın derinlerinden fışkıran su kadar akıcıydı. Tek fark, göz yaşındaki tuzlardı. Şiddetli soğuk yüzünden çatlayan yüzüm,bu tuzlu gözyaşlarla acıyordu. Ancak,o melodiye kulak vermek istedim. Sonuna kadar. Göz pınarlarım kurusa bile. Hiç olmazsa o anne, kızları için ağlamıştı. Bu bir efsane olsa da.

"Anthony, dün geceden beri ayağım hiç olmadığı kadar ağrıyor. Diz kapağımın üstüne kadar acı yayılmış durumda."dedim atı, Anthony'nin yanına doğru sürerken. Yan yana ilerlemeye başlamıştık.

Endişeli gözleri anında bacağıma odaklandı. "Acaba soğuktan mı oldu?" Yüzünde pişmanlık belirdi. "Seni kendimle getirmek büyük hata yaptım. O sırada aklımı kiraya vermiş olmalıyım."

"Kendini suçlama, gelmeyi isteyen bendim." Atın dizginlerini sıkıca tutup yana doğru biraz eğildim. Eteğin uçlarını çekiştirip sargılı bacağımı örtmeye çalıştım.

Somurtuyordu. Başını iki yana salladı. "Sana asla izin vermemeliydim."dedi. Düşüncelerle boğuştuğu o kadar belli ediyordu ki tüm yüzünde kırışıklar oluşmuştu. Ona fazla düşünmemesini söylemek istediğim tam o esnada yeni konaklama yerine ulaşmıştık. Bu kez bir handı. Taşın, toprağın üstünde geçirdiğim gecelerden sonra bedenim sevinç naraları atmak için can çekişiyordu.

Atlarımızı durduğumuzda hanın büyük, çift kanatlı kapısı açıldı. Üç seyis yanımıza koştu. En az on beş yaşlarında üç oğlandı. Birinin sarışın,derin gözleri ve sivri bir çenesi vardı. Bir diğeri de orta boylu ve sarsak yürüyordu. Buradan bile bir bacağının diğer bacağından daha uzun olduğu anlaşılıyordu. En kısa boylu olan üçüncüsüyse, çok fazla şişmandı. Yüzü gıdığının içinde kaybolmuş gibiydi. Nefes nefese yürüyordu. Üstüne giydiği kalın kürkü, onu olduğundan şişman göstermesine sebep oluyordu. Yeşil, gözleri bembeyaz,saçları vardı. Çekingen bakışları bana değdi. Sonra onları hemen kaçırdı. Yanıma geldi, atın dizginlerini eline aldı.

O sırada yanıma gelen Anthony'i biraz geç farkettim. Adımı seslenince geldiğini anladım.

Beni kucağına aldı, hiç indirmeden hana kadar taşıdı. Seyisler atları ahıra koyarken bizde hana geçtik. Han,kalabalık ve gürültülüydü. Salonun ortasına dev bir avize uzatılmış, kollarına yüze yakın mum konulmuştu. Düşündüğümden çok daha aydınlık sağlıyordu. Yine avizeden aşağı kalır bir yanı olmayan,kocaman bir şömine ve önünde sürekli içine odun atıp duran üstü başı is içinde,uzun sakallı ve beline kadar uzanan uzun saçlarına çift örgüler yapan bir adam vardı. Orta boylu, şişman bir adamdı. Göbeğinin üstüne doladığı kemeri fazla sıkmıştı. Kısa gömleğinin altındaki eti dışarı fışkırmıştı. Elinde siyahlara boyanan bir bezle sürekli yüzünde ki teri siliyordu. Kimse içeri girmemizle ilgilenmemişti.

Anthony,kalabileceğimiz bir oda ayarladıktan sonra İzabell ile beni aynı odaya taşımak üzere merdivenlere yönlendi. Peşimizi asla bırakmayan iki Grikyalı bizi takip etti. Kalanları kalabalığın arasına karışıp kayboldular.

Anthony, bizi kalacağımız odaya bırakıp dışarı çıktı.

Küçük, taş duvarları olan sıcacık bir odaydı. İçinde iki tane yatak vardı. Köşede bir perdenin ardından bir küvet duruyordu. Yıkanmayı çok istiyordum. Ayağım beni üşendiriyordu. Yine de o banyoyu yapacaktım.

ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYORWhere stories live. Discover now