Küçük bir oğlan çocuğu, sessizce eteklerimin dibime kadar sokuldu. Bu soğuk havada üstüne geçirdiği paçavralar onu ısıtmaya yetmeyecek kadar ince kumaştan dikilmişti. Çamur içinde kalan pantolonun paçaları bileklerinin çok yukarısında bitiyordu. Yer yer yamalandığı halde bir çok dikiş kopmuştu.Hevesli ve canlı görüntüsü aklımı karıştırdı. Bana bir şey söylemeye niyeti vardı. "Leydim,"Tezgahta yıldız ışığı tozuna benzeyen bir kaç parlak küreyle yakından ilgilenen Sophia'ya baktım. Bir süre daha onlarla dokunmaya niyet ediyormuş gibi bir hali vardı.
Çocuğa baktım. Gülümsedim. "Bana ne söylemek istiyorsun?"
"Çok şanslısınız."Birinin duyacağından endişe eder gibi düşük perdeden konuştu. Ardından her şey o kadar hızlı hareket etti ki küçük avucuna sakladığı yarı çamurlu notu ellerimin arasına tutuştururken şaşkındım. Sonrasında takip etmeye çalıştığım şey onun kalabalığın içine karışıp göz açıp kapayana kadar kaybolan küçük silueti olmuştu.
Avucumun içindeki nota doğru uzun bir bakış attım. Bize eşlik eden muhafızların dikkatli , soğuk-hiçbir detayı kaçırmayan gözleri üzerimizdeydi. Az önce gerçekleşen olaya hepsi yakından şahitlik etmişti. Hatta bir tanesi bana doğru yürümeye başladığında nefesimi tutum.
Taş duvar suratıyla bir devi aratmayacak iri cüssesi ben dahi arkamda ki herkesi gölgesinin içine almıştı. Kılıç kullanmaktan nasır bağlayan güçlü ellerini öne uzattı. "Lütfen Leydim,o kağıdı önce benim okumama izin verin." Karşı çıkmaya niyetim yoktu. O bana öyle kırılmaz bir dağ gibi bakarken olmazdı. Uslu bir çocuk gibi kağıdı adamın avuçlarına bıraktım.
Kağıdını açıp içine baktığında kalın kaşları birbirine yaklaşmıştı. Diğer tarafa çevirip baktığında kağıdın boş olduğunu anlamıştım. Dikkatini dağıtmış olacak ki Sophia da sonraki saniye sağ tarafımda bir nefes kadar hareket eden varlığını hissettirmişti.
Asker, kağıdı avucunda buruşturup yere fırlattı. Eli belinde ki kabzanın üstüne gittiğinde vücudum gerildi. Keskin gözleri neredeyse kapanacak kadar kısıldı ve etrafımızda ki çemberin üstünde tek tek gezindi.
"Boş kağıt ne anlama gelir?" Sophia sorduğum soruyla gerildi. Ciddi bir şeyler dönmeye başladığını fark etmemle iyice tedirgin olmuştum.
Sessizce,"Biri sizi tehdit ediyor Leydim."dedi. Tıpkı askerler gibi o da çevreye göz atmaya başladı.
Boğazım kurudu. Kanımın geriye doğru çekildiğini biliyordum. "Ne tehdidi?"
Cevap vermekte acele etmedi. En sonunda gözleri çevrede ki keşifine son verip bana döndü. Soğukkanlı ve sert duruşu ona imrenmeme sebep olmuştu. "Gönderilen boş kağıt, tehdidi simgeler. Birileri açıkça size zarar vermek istiyor. Hatta ortadan kaldırmak." Mideme yumruk yemiş gibi oldum.
"Saçlarım yüzünden mi?"
Bir süre söylediğimi kafasında tartı. Ama hayır, sebebin başka bir şey olduğunu görebiliyordum. Tam da o sırada kızıl saçlı bir kadın rahat bir şekilde kucağında taşıdığı, her özelliğiyle kendisine benzeyen küçük oğluyla yanımızdan geçti. Kınayan ve elbette yargılayan bakışlar üstüne kaymıştı ama kimse bunun onu öldürmeye hevesli oldukları anlamına geldiğini kanıtlayamazdı. Bizden uzaklaşırken sebebinin bu olmaktan uzak olduğunu,daha farklı bir şey olduğunu daha iyi kavramıştım. En azından,Sophia bana böyle bir sebep için kimsenin not göndermeye zahmet etmeyeceğini hissettirmişti. Aklıma başka bir sebep daha geldi. "Prens mi?" Çünkü herkesin, yani nerdeyse herkesin prensin beklenen karısıyla değil de benimle eşleştiğini öğrendiğini biliyordum. Ölürsem,o da ölürdü. Tüylerim diken diken oldu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYOR
Fantasy© Tüm hakları saklıdır. Toprak sıcak, gökyüzü güneşsiz ve halk tedirgin. Yaşlı Orak'ın kehaneti kulağımda çınladı. Kuzgunların kanatları külden taşa dönüştü. Artık kurtuluş yok. Yeryüzü alev alacak. *** Geçmişte var olmuş ama asla doğruluğu teyit...