Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Dibinde kamp yapmak için seçtiğimiz çınar ağacının altında küçük bir nehir gözler görülmeyecek kadar uzaklıkta bulunan bir göle dökülüyordu. İçi ağaç yaprakları ve kuru dallarla dolan dar nehir, yer yer tıkanmıştı. Ağzına kadar dolan küçük su göletleri dışarı taşıyordu. Çok sonra nehirden çıkan yavru bir yengeç,yan yan yürüyerek üst üste binen küçük kayalıkların tepesine tırmandı ve o yükseklikten siyah küçük gözlerini bize dikti. Ormanın kuru kalan bu bölgesinde karlar biraz ötede kalmış görünüyordu. Çevreye ufak bir göz atınca bu görüntü pek bir anormaldi.
"Şu küçük şeyi yakalayıp pişirmek istiyorum."Oturduğu yere kalın gri kürkünü seren seyis doğrulurken takılıp tökezledi. Düştüğü yerden iki eliyle destek alarak ayağa kalktı."Aptal şey!"
Yengecin olduğu yere ilerlerken dönüp kırılan dişleriyle bize gülümsedi. Bunun güzel göründüğünü düşünüyor olamlıydı. Biri zavallı adama durumun berat olduğunu söyleme nezaketi göstermeliydi."Sarayın aşçısından duymuştum. Yakında kendisiyle tanışacaksınız. Harika bir adamdır. Şu topraklarda onun kadar güzel yemek pişirebilen yok. Yaptığı koyun pirzolasını yemeden ölmemelisiniz." Çirkin bir kahkaha attı."O bana anlatmıştı. Doğru yöntemlerle pişirilen bir yengeç,her zaman harika bir yemeğe dönüşür demişti. Bu şartlarda pek lezzetli olacağını düşünmüyorum. Yine de denemeye değer." Kendisine yaklaşan iri cüsseye bakan yengeç bir kaç adım geriledi."Gitme hayatım."Adam iri ellerini öne uzattı. Saniyeler içinde yengeç nehrin sularına dalıp gözden kayboldu. "Lânet olsun."Az önce yengecin üstünde asılı durduğu kayalara sert bir tekme savurdu.
"Onu öylece çıplak ellerle yakalayabileceğini mi düşündün seni ahmak." Korumalığımızı yapan bir şövalye adamın beceriksizliğiyle alay edip gülüyordu. Az ötemizde bir taşın üstüne oturan bir başka asker, oralı bile olmamıştı. Adamın tek derdi bitmek bilmeyen bu yolculuğun bira an önce son bulmasıydı. Burada ki hiçbir yüze karşı sabırlı değildi. Nedenini bilmiyorum ama kesinlikle bizden haz etmiyordu.
"Tembel bir inek gibi orada öylece oturacağına kalkıp marifetlerini sergileseydin o zaman."Seyis gelip tekrardan paltosunu üstüne kuruldu. Yemeğini elinden kaçırdığı için bir boğa kadar öfkeliydi.
"O şeyi yemem ben."dedi şövalye yüzünü buruşturarak. Ona Boynuz Kurbağa diye sesleniyorlardı. Bu lakabı geldiği yerden almıştı. Etrafı yosun bağlamış sıcak toprakların insanlarındanmış. Her yerde kurbağalar ve boynuzlu keçiler varmış."Ben daha ihtiyatlı şeyler yemeyi tercih ederim." Nasırlı ellerinin arasına sıkıştırdığı toprak solucanını ikiye ayırdı. Şimdi iki parça da hareket ediyordu. Onları seyisin üstüne fırlattı. Adam iki adımda geriye sıçradı.