RUHU ÖZGÜR BEDENLERİMZDE ATEŞ TENİMİZİN RENGİ OLSUN

3.2K 355 60
                                    

Öyle ki zifiri karanlıkta yatağımın ılık sıcaklığı beni bir şekilde tere boğmuş, derin bur uyku ihtiyacı ile sarsılan bendenimi gafil avlamıştı. Doğrulup alnıma, yanaklarıma yapışan saçlarımı geriye çektim. Saçlarımı ensemde topladıktan sonra boşta ki elimle yastığın altına kayan gri-yeşil tokayı alıp bağladım, yavaşça yataktan çıktım.

Son hatıralarıma dair zihnimde pek bir şey yoktu. Anımsadığım son şey, benzersiz güzelliğiyle salona girip tüm erkekleri kendinde hayran bırakan genç kraliçeydi. Prensin, nezaket ve centilmenlik akan hareketleriyle onun parmaklarını usulca kavradığını ve oturacağı yere kadar eşlik ettiğini ve bunun beni çileden çıkarmaya yakın olduğunu hatırlayınca dehşete kapıldım. Bunun beni ilgilendirmemesi gerekiyordu. Aptal bağın, sebep olduğu bu ahmaklığı taşıyabilecek değildim. Kafamın gerisine, ücra bir köşeye attım bu düşünceyi ve elime bir mum alarak karanlık koridora çıktım. Tek istediğim,en uçta ki balkona ulaşmak ve biraz nefes alıp terleyen uzuvlarımı ferahlatmaktı.

Bu sayede eksik hatıralarımı tamamlayacak bir ip ucu kovalayacaktım. Bir de üstüm de ki inanılmaz uykunun neden bu kadar ağır olduğunu çözmeye. Ben böyle değildim. Değişmeye başlıyor da olabilirdim, ne yazık ki isteyeceğim ilk şey bile olmazdı bu. Kendisiyle oldukça barışık biriydim. Her yönden...

Etrafta ölümcül bir sessizlik, beni ürkütüyordu. Muhtemelen,gece oldukça geç bir saate ayağa kalkmayı tercih etmiştim. Bunun elbette güzel ve de kötü yanı vardı. Kimsenin rahatsız etmeyeceğini bilmek huzurlu olmamı söylüyorken, Kaos'un olduğu her yerde beni kötüleyen hissler acımasızdı. Derin bir nefesle yol almaya devam ettim.

Balkona ulaşmama sadece birkaç adım kala tiz bir kadın çığlığı yerimden sıçramama ve elimde ki mumun düşüp sönmesine sebep oldu. Neye uğradığımı daha anlamadan soğuk bir rüzgar eteklerimin altından kaburgalarıma ulaştı.

Geride bir yerde, seçmekte zorluk çektiğim bir kapı sertçe açıldı. Elinde bir mumla koridora fırlayan kişi, güzel kraliçeden başkası değildi. Loş ışığın aydınlatığı yüzünde, dehşetin izlerini seçebiliyordum. Kaldığım odanın çaprazındaki kapı da açıldı ve prens Marcus, aceleyle üstüne geçirdiği siyah gömlekle dışarı çıktı. Yarım yamalak bağlanan düğmeleri, acımasızca pürüzsüz tenini birçok noktadan gözler önüne seriyordu. En zalim olan nokta, bel kısmıydı. Ve ayakları da çıplaktı.

Yutkunurken gözlerimi hızlıca kaçırdım.

Sonra bir an düşündüm ve hızlı bir kaşlarımı çatmam uzun sürmedi. Onun bu kule de ne işi vardı? Tüm kralliyet ailesinin kaldığı kule, sarayın diğer ucunda yer alıyordu. Kraliçeye yakın olmak için mi böyle bir seçim yapmıştı? Yüce Yaratıcı... Aklım yine benimle zalim oyunlar oynuyordu. Başka bir sebepi olmalıydı.

Onu fark eden kraliçe koşup onun geniş göğsüne sığındı.

Prensin elleri havaya kalktı, kraliçenin sırıtına doğru gitti ama teniyle birleşmedi. Altın sarısı saçları dağılan genç kraliçenin üstüne sadece kalçasını örtebilecek uzunlukta bir gecelik vardı. Çıplak bacağı prensin bacaklarının arasına girmişti.

Sol gözüm belirgin bir şekilde seğirmeye başladı.

Prens,"Siz miydiniz?"diye sordu. Başı bir anlığına odamın kapısını kayınca beni görmeyi beklediğini anlamıştım."Ben sanmıştım ki..." Kraliçe bir anda başını kaldırınca konuşmasını kesti. İkisinin tuhaf birleşimine bakarken içime zehir gibi bir şey doldu. Kahretsin, çok fazla güzel ve uyumlu görünüyorlardı. Beyaz geceliğimin yumuşak dokulu kumaşını avucumda sıktı.

ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin